Paylaş
Adalet mülkün temelidir. Fakat bu temel Af Kanunu ve F tipi cezaevleri uygulamasının ertelenmesi ile şiddetli bir sarsıntıya uğradı.
İsmi ne olursa olsun aslında bir af niteliğinde olan kanun, olabileceği kadar çarpık bir hukuk ve adalet anlayışını yansıttığı gibi devletin bütün zaafını gözler önüne sermektedir. Kanuna göre ırza geçmek gibi, ‘‘yüz kızartıcı’’ bir suç işleyenler aftan yararlanamıyorlar, bu imtiyazdan istifade edenler ırzına geçtikleri insanı üstelik öldürenler... İşi sonuna kadar götürenlere prim var! Mehmet Ali Ağca yasa kapsamına giriyor, fakat düşünce suçu işleyenler içeride kalıyor. Yufka yürekli bir hanımefendinin başlattığı ivme ile bir adalet ucubesi doğdu. Fakat sorumluluk kuşkusuz Meclis'te. Parti liderlerinin sultasından çıkamayan milletvekili ya politik oportünizmi doğal buluyorlar veya vicdanlarının sesine kulaklarını tıkıyorlar. İkisi de aynı kapıya çıkıyor.
İçine düştüğü girdaptan ülkeyi yine Cumhurbaşkanı'nın kurtarmasından başka çare yok. Cumhurbaşkanı ‘‘Şartlı salıverme, dava ve cezaların ertelenmesine dair yasa’’yı veto etmelidir. Meclis kuşkusuz tutumunda ısrar edecek ve kanunu imza için iade edecektir, fakat şimdiye kadar hukuka bağlılığını her zaman ispatlamış olan Sezer, hiç değilse imajına sadık kalmış olur. Kaldı ki, iadeden sonra imzasını atınca, Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir ve bunu mutlaka yapmalıdır.
F tipi cezaevlerine karşı olanlar veya bu konuda tereddüt duyanlar CNN Türk'ün 9 Aralık tarihinde yayınladığı programı kaçırmamalıydılar. Bayrampaşa Cezaevi'ndeki siyasi ‘‘ayin’’in görüntüleri daha ibret verici olamazdı. Ekranda gördüklerimize inanmak zordu: DHKP-C, TKP/ML, TİKKO ve TKİP gibi sol eylemci grupların pankartları, afişler ve meşalelerle donatılmış görkemli konferans salonunda bir lider ölüm orucu adaylarını mikrofondan seslenerek kürsüye çağırıyor. Başlarına kırmızı atlastan yapılmış orak-çekiçli bantlar sarıyor ve onlara ölüm ve devrim yemini ettiriyor. 500 kadar kişinin katıldığı törenin mükemmel mizansenine diyecek bir şey yoksa da akla ister istemez bazı sorular takılıyor. Cezaevi yöneticileri böyle bir merasime nasıl izin verdiler? Acaba PKK teröristleri de aynı hoşgörüden yararlanıyorlar mı? Neden olmasın, sol radikal örgütler PKK'nın kurulmasında ve güçlenmesinde az mı rol oynadılar? DHKP-C ve TİKKO militanları PKK ile aynı safta terör eylemlerine katılmadılar mı? Aralarında ne fark var?
Bayrampaşa Cezaevi'ndeki sahnelerden hemen sonra, Adalet Bakanı'nın aylarca savunmasını yaptığı F tipi cezaevleri uygulamasının ertelendiğini bildiren açıklaması hazindi. Devlet aczini bir kere daha itiraf ediyordu. Evet, insan hayatına en büyük değer verilmeliydi, ölüm orucundaki gençleri kurtarmak için elden gelen yapılmalıydı, fakat devlet ve toplumu zayıflatmadan, önemli bir reformdan vazgeçmeden. Bugün Türkiye'de mevcut koğuş sisteminin ceza kavramını anlamsız hale getirdiği gibi suçlunun tekrar topluma kazandırılmasına imkán vermediği inkár edilemez. Ceza toplumdan tecrit edilme ve yalnızlığa mahkûm edilme unsurunu içermiyorsa, işlevini yerine getiremez. İleri ülkelerde hücre sisteminin tatbik edilmesi boşuna değildir. Kuşkusuz mahkûmların insan hakları ve güvenlikleri korunarak.
Başka alanlarda olduğu gibi hukuk ve adalet alanında da kendi başımıza kaldığımız takdirde gerekli reformları yapamayacağımız anlaşılıyor. AB üyeliği süreci AB ülkelerindeki mevzuat ve uygulamalarla bu sahada da geniş bir uyumu öngörüyor. Ne yazık ki Türkiye'de yönetişim zaafları ortaya çıktığı oranda AB üyeliğine karşı ‘‘egemenlik elden gidiyor’’ feryatları daha fazla yükseliyor. Egemenlik ne için? Aynı hataları rahatça tekrar tekrar işlemek için mi? Egemenlik menfi anlamda değil, fakat müspet anlamda ve çokuluslu paylaşıma açık yönde yüceltilmelidir. Ekonomik buhrandan hemen sonra gelen ve daha az vahim olmayan hukuk buhranından ders alalım ve çağdaş egemenlik konseptini benimseyelim.
Paylaş