Paylaş
19-20 Haziran'da Portekiz'de toplanan Avrupa Birliği Zirvesi'nde, AB savunma ve güvenlik politikası konusunda alınan kararlara karşı Türkiye'de şiddetli bir tepki oluştu. AB ile üyeliğimize engel olmak için cansiperane çırpınanlar derhal karanlık senaryolar ürettiler. Onların tutumu anlaşılabilir, fakat tarihleri karıştırarak 2004 yılı için üyeliğimizi sık sık müjdeleyen Başbakan Ecevit de çok sert çıktı. Türkiye ile AB arasında yeni bir gerginlikten bahsetti. Daha da ileri giderek, AB'nin NATO kaynaklarını kullanmasını Türkiye'nin engellemesi olasılığı üzerinde durdu.
***
İşin ilginç tarafı, belgeleri incelemeye kimsenin lüzum görmemesi. Bu yüzden yanlış veya eksik bilgilerle olur olmaz değerlendirmeler yapılıyor ve çok kere bir bardak suda fırtına yaratılıyor. Sorunun gerçek niteliği ve boyutları ise çok değişik.
***
Her şeyden önce ASGK'nın Avrupa savunmasıyla ilgili olmadığını hatırlatmakta yarar var. NATO'nun savunma işlevi görünebilir bir istikbal için olduğu gibi duruyor. ASGK bir kriz yönetimi projesi. Amacı, AB'nin Bosna ve Kosova tipi operasyonlarda NATO çerçevesinde daha fazla sorumluluk yüklenmesi veya kendi sorumluluğu altında bunlara sadece Avrupa'da değil, fakat dünyanın her tarafında girişebilmesi. Bu maksatla 2003 yılına kadar 60.000 kişilik bir operasyonel kuvvet vücuda getirmeyi planlıyor. Bunda ne kadar başarılı olacağı henüz belli değil.
***
Türkiye gibi AB üyesi olmayan NATO ülkelerinin AB misyonlarına katılımı, NATO Konseyi'nin geçen nisanda Washington'da yaptığı zirve toplantısında incelendi. İttifakın o zaman aldığı kararda ASGK çerçevesinde kurulacak yapılarla AB üyesi olmayan müttefiklerin bağlantılı olmalarını sağlayacak çözümler bulunmasının önemi vurgulanıyor. Bu yazılış biçimini Türkiye kendi görüşlerine uygun olarak yorumladı, AB ülkeleri bu yoruma katılmadı. Fikir ayrılıkları o zamandan beri devam ediyor.
***
20 Haziran'da Portekiz'de AB zirvesinin kabul ettiği kararda 2000 yılı sonunda yürürlüğe girecek yöntemler saptandı. İki danışma çerçevesi olacak. Birincisi AB ile aday ülkeler arasında, ikincisi AB ile AB'ye üye olmayan NATO ülkeleri arasında.
***
Kriz yaşanmayan devirlerde danışmalar rutin nitelikte ve belirli aralıklarla yapılacak. Kriz baş gösterirse danışmalar yoğunlaşacak. AB operasyon kararı alınca, NATO kaynaklarından yararlanılacaksa, Türkiye gibi AB üyesi olmayan müttefikler kendi istekleriyle harekáta katılabilecekler. AB, NATO'ya başvurmayacaksa, bu ülkeler davet üzerine operasyonlara iştirak edebilecekler. Operasyona karar verilince, kuvvet tahsis eden ülkeler ‘‘operasyonların yürütülmesinde AB ülkeleri kadar hak ve yükümlülüklere sahip olabilecekler’’. Ancak harekátın politik kontrolünden ve stratejik yönetiminden AB Konseyi sorumlu olacak. İşte burada bir çelişki ve anlamsızlık var. AB dışındaki NATO ülkeleri harekáttan sorumlu oluyor, fakat stratejik yönetime katılmıyor. AB ile ele alınması gereken özlü konu bu.
***
NATO ile AB arasındaki kurumsal işbirliğine gelince, bunun sadece genel prensipleri saptandı. Ayrıntılı düzenlemeler üzerinde çalışmalar sürüyor ve bizim de söz hakkımız olacak. ABD de bu nedenle tepkilerimizi abartılı buluyor ve AB'ye karşı daha esnek davranmamızı tavsiye ediyor.
***
Sonuç olarak, AB üyesi olmadığımız hatırlanacak olursa, çok tatmin edici olmamakla beraber, AB ile ilişkilerimizde buhran yaratmaya değecek bir durumun mevcut olmadığı söylenebilir. Başka alanlarda da koşullar benzer değil mi? Unutmayalım ki AB ile aramızda gümrük birliği var, fakat Türkiye'nin dış ticaretini, üçüncü ülkelerle ilişkilerini ve genel olarak ekonomisini etkileyebilecek kararlar AB tarafından bizim dışımızda alınıyor. Hiçbir katkımız olmayan AB müktesebatını da kabul ediyoruz. Üyelik kolay değil, sabır ve sebat gerektiriyor.
Paylaş