IRAK krizi yüzünden sarsılan transatlantik ilişkilerde ikinci Bush döneminde ciddİ bir toparlanma var. ABD bugün Fransa, Almanya ve İngiltere tarafından İran’ın nükleer bir güç olmasını önlemek için sarf edilen çabaları destekliyor.
ABD ve AB Bosna ve Kosova’da tutumları arasında uyum sağlamağa çalışıyorlar. Bosna’daki Barış Gücü’nü AB’nin devralmasına karşılık Afganistan ve Kosova’daki kuvvetler NATO sorumluluğu altında. NATO Konseyi ile AB ’Siyasi İşler ve Güvenlik Komitesi’ ortak toplantılar yapıyorlar. Ortadoğu barış süreci konusundaki diyalog sürdürülüyor. Lübnan konusunda ABD ve Fransa aynı safta. Irak’ta yeni hükümetin başarısını hem ABD ve hem de AB istiyor. BM Güvenlik Konseyi’nde Sudan’daki savaş suçlularının Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için Fransa’nın sunduğu karar tasarısının kabulüne, ABD, bu mahkemeye karşı bütün alerjisine rağmen engel olmadı, aleyhte oy yerine çekimser oy kullandı. Terör konusunda istihbarat paylaşımı ve işbirliği ilişkilerin en gergin olduğu devirde bile aksamadı.
* * *
ABD ile AB arasında ticaret, enerji ve çevre gibi konularda anlaşmazlıklar ve çıkar çatışmaları eksik olmuyor. Fakat özellikle ticari ihtilaflarını Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde çözümleyebiliyorlar. ABD ve AB’nin beraberce dünya ticaretindeki payları %70’i buluyor. Fakat kendi aralarındaki ticaret dünya ticaretinin yalnızca %10’u oranında. Karşılıklı direkt yatırımlar açısından ise birbirlerine çok daha bağlılar. AB’nin ABD’deki yatırımları 900 milyar dolar, ABD’nin Avrupa’daki yatırımları ise 650 milyar dolar kadar. Avrupa ile Amerika arasında ortak değerler ve tarihsel bağlar transatlantik ilişkiler için çok sağlam bir zemin oluşturmaya devam etmektedir.
* * *
Transatlantik ilişkiler Türkiye bakımından da büyük önem taşır. ABD ile AB’nin dayanışma içinde Ortadoğu sorunlarına yaklaşmaları bu bölgedeki gelişmelerin tehlikeli bir istikamete yönelmesini önlemede etkili olur. ABD ve AB’nin aynı stratejik amaçlar etrafında birleşmeleri Türkiye’nin jeopolitik ağırlığını artırır, iki taraftan birinin değişik dengeler peşinde koşmasını önler. Türkiye’nin ihtiyacı hem AB üyeliği ve hem de ABD ile ortaklıktır. AB üyeliği uzun sürede Türkiye’deki demokratik kurumların güçlenmesini, toplum içindeki çelişkilerin aşılmasını, bölünme dürtülerinin geride kalmasını, AB’ye entegrasyon yolu ile ekonomik büyümenin yeni bir ivme kazanmasını sağlar.
Ancak Türkiye’nin geniş coğrafi çevresinde stratejik istikrarın sağlanmasında, kitle imha silahlarının yayılmasının Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye sokacak biçimde gelişmesini önlemede ve global terörle mücadelede ABD ile ortaklık geçerliliğini koruyacaktır. Unutmamak gerekir, NATO kaçınılmaz olarak artık ABD-AB ilişkilerinin başlıca ekseni olmaktan çıkacaktır. Türkiye yeni şekillenecek transatlantik işbirliği düzenlemelerinde de yerini almalıdır.
* * *
Diğer taraftan Türkiye’nin transatlantik ilişkilerin kuvvetlenmesine özlü katkıda bulunabileceği göz ardı edilmemelidir. Örneğin Türkiye Ortadoğu’daki ülkelerle başarılı bir şekilde geliştirdiği diyalog kapsamında bölgenin önümüzdeki yıllardaki siyasi evriminde rol oynayabilir. Önemi gittikçe artan Karadeniz bölgesinde oluşmakta olan yeni siyasi dengelerin istikrarı kuvvetlendirecek yönde olmasına çaba harcayabilir. Özellikle Kafkasya’da sürekli güvenlik ve istikrarı destekleyecek politikalar güdebilir. NATO içindeki ağırlığı ile AB ile NATO arasındaki savunma ve güvenlik işbirliğinin kilit unsurlarından biri haline gelebilir. Bütün bunlar hem ABD’nin hem AB’nin ve hem de Türkiye’nin amaçları ile uyumlu girişimler sayılmalıdır.
Zannediyorum ki Türkiye gerek ABD ile gerek AB ile ilişkileri hakkında daha geniş boyutlu ve daha uzun süreyi kapsayan bir düşünce modeli üretmelidir.