Paylaş
AVRUPA Birliği Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Verheugen'in Ankara'yı son ziyaretinde sunduğu anlaşılan belgenin amacı, ‘‘Katılım Ortaklığı’’nın hazırlanması sürecinde Türkiye ile şimdiden siyasi nitelikteki Kopenhag kriterleri üzerinde bir diyalog başlatmak. Kürt kökenlilerin kültürel haklarına da değindiği haberi sızdığı için bu belgeye karşı şiddetli tepkiler oluştu. ‘‘AB, Türkiye'yi bir müstemleke haline getirmek istiyor’’ nakaratı canlandı. Her defasında aynı şey oluyor, AB'nin bizi üyeliğe mecbur etmediği, onun kapısını bizim zorladığımız unutuluyor. Vatanseverlik tekelini ellerinde tuttuklarını zannedenler, IMF için de benzer şekilde hareket etmiyorlar mı? Oysa IMF de durup dururken bize nasihatte bulunuyor. Biz hem kredi almak ve hem de uluslararası piyasalarda kredibilitemizi artırmak için ona başvuruyoruz, o da ekonomik akılcılığın gereği olan, fakat çarnaçar sosyal bedeli ağır bir program üretiyor. AB'nin de yaptığı çoktan beri parametreleri bilinen bir yol haritası çizmekten ibaret.
***
Metni açıklanmayan Verheugen belgesinde, kültürel haklar alanında yeni bir unsur bulunması olasılığı çok zayıf. Bu konuda özellikle vurgulanması gereken nokta, Türkiye'nin kültürel haklar ile ilgili hiçbir hukuki yükümlülük altında olmadığıdır. Bir hukuki vecibe olduğunu ileri süren AB değil, fakat bizim bazı yazarlarımız ve akademisyenlerimiz. Onlara göre Lozan Antlaşması'nın 39'uncu maddesi, Kürt kökenlilerin kendi dillerinde eğitim ve yayın yapmak haklarını dolaylı şekilde tanıyor. Bu iddianın geçerli olmadığının kanıtı, 39'uncu maddenin Türkiye'ye karşı hiçbir zaman dermeyan edilmemiş olmasıdır. AB de Lozan Antlaşması'na hiç değinmemiş, bizden herhangi bir muhatap ile müzakere etmemizi istememiştir. Bizden istenen, tek taraflı önlemlerdir. Klasik anlamda azınlık hakları da söz konusu değildir. Kolektif haklar üzerinde değil, fakat bireysel haklar üzerinde durulduğu devamlı vurgulanmaktadır. Biz ise hálá azınlık haklarını kabul edemeyeceğimiz söylemini devam ettirmekte ısrarlıyız.
Türkiye'de Kürt kökenlilerin kültürel haklarının sadece bir AB sorunu olmadığını hepimiz biliyoruz. Daha önce Cumhurbaşkanı'ndan bazı bakanlara kadar birçok yüksek sorumluluk taşıyan kişiler, konunun önemini ve kaçınılmazlığını vurgulamışlardır. Meselenin AB'yi aşan boyutunu görmezlikten gelemeyiz. Evet, bugün terör geniş ölçüde kontrol altına alınmış, Avrupa'daki militanlar da bir ölçüde sinmiştir. Kürt kökenlilerin çok büyük bir çoğunluğunun Türkiye'den kopmayı veya devlet ile husumet ve gerginlik içinde olmayı akıllarından geçirmedikleri anlaşılmıştır. Terörle mücadelenin hiçbir aşamasında toplumsal bir çatışma görülmemesi, beraber yaşama ve dayanışma iradesinin kuvvetini göstermiştir. Ancak yine de psikolojik etkenlerle kültürel haklar konusunda bir duyarlılık ve beklenti var.
***
Bu beklentiler gerçekleşmezse ne olur? Bunu bugünden kesinlikle tayin etmek imkánı yoktur. Fakat içeriden ve dışarıdan beslenen ümitlerin kırılması henüz tam anlamıyla yerleşmemiş uzlaşma ortamını sarsabilir. Şiddet taraftarlarının da o zaman ekmeğine yağ sürülmüş olmaz mı?
***
Verheugen, Ankara'da Kıbrıs sorununa da Helkinki Zirvesi Sonuç Belgesi çerçevesinde değinmiş. Bu konuda da gerçekleri görmemekte sergilediğimiz inat hayret vericidir. Bugünkü çözümsüzlük veya çözümü sürekli erteleme politikasını savunanlar, daha üç gün önce KKTC Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı'nın Radikal Gazetesi'nde yayımlanan söyleşisini okusunlar. Kuzey Kıbrıs'ta büyük bir çöküntü tehlikesinin ne kadar ciddi olduğunu belki o zaman anlarlar.
***
AB aslında bize bir ayna tutuyor. Gördüğümüzü beğenmiyorsak kabahati aynada bulmayalım.
Paylaş