SON tren faciasının gösterdiği gibi AKP hükümeti içeride bir hayli hata yapıyor, fakat dışarıdaki gayretlerini takdir etmemek mümkün değil. Şimdiye kadar hiçbir hükümet, AB davasını bu kadar enerji ile yürütmemişti.
Başbakan’ın deyimiyle ’AB sürecini zedeleyecek bir yanlış’ yapılmazsa, bir yol kazası olmazsa, yıl sonunda AB Konseyi’nin 2005 yılı içinde üyelik müzakerelerinin başlamasına karar vermesi olasılığı yüksek görünüyor.
* * *
Kritik dönemeçte AB’den tepki çekecek gelişmelerin olmaması geniş ölçüde bürokrasinin ve yargının elinde. Bu iki kurum da Anayasa’da son yapılan değişiklikle insan haklarına ilişkin uluslararası antlaşmaların artık ulusal kanunlara göre öncelik taşıdığı bilinci içinde hareket etmelidirler.
Yaklaşımlarında, kararlarında ve tasarruflarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümlerini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını sürekli göz önünde bulundururlarsa, üyelik sürecine en büyük hizmeti yaparlar. Yeni Ceza Kanunu tasarısının eylül ayında TBMM’ce kabulü de mevzuat alanında Kopenhag Kriterleri’ne uyumu tamamlayacaktır.
Kriterler ile doğrudan irtibatlı olmayan konular da ihmal edilmemelidir. Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin ve KKTC halkının yapıcı tutumu, KKTC’nin problemlerini henüz çözmediyse de Türkiye’nin önündeki engeli kaldırmıştır.
İki alanda daha üyelik sürecini kolaylaştıracak adımlar atılabilir. Birincisi Heybeliada Ruhban Okulu’dur. Bu okulun yeniden açılmasını sağlayacak formüller aranırken Patrikhane hakkında yeniden hortlayan vehimlere şaşmamak imkánsız.
Bildim bileli birkaç yıl aralıkla patriğin ‘ekümenik’ sıfatı yeniden keşfedilir ve inanılmaz komplo teorileri üretilir. Türkiye artık bu vehimlerden kurtulmalıdır. Ruhban Okulu’nun açılması dini özgürlükler kapsamına giren bir konudur, Patrikhane’nin otoritesini tanıyan Amerikalı Ortodokslar için de önem taşımaktadır.
* * *
Ermenistan ile ilişkiler de atılım bekliyor. Ermenilerin Fransa’da özellikle sosyalistlerin tutumuna nasıl tesir ettiklerini gördük. Ermenistan ile ilişkileri bir miktar normalleştirmek hiç değilse bazı Ermeni gruplarını nötralize edebilir. 1921 Kars Antlaşması çerçevesinde bugünkü sınırın karşılıklı olarak tanınmasının teyidi ve aynı zamanda sınırın ulaşıma ve ticarete açılması uzun zamandan beri öngörülüyor, ancak Yukarı Karabağ sorunu yüzünden bir türlü gerçekleşemiyor.
Kuşkusuz bu sorunun halledilmesinden sonra sınırın açılması Azerbaycan ile yakınlığımız ışığında tercih edilmelidir. Fakat görünebilir bir istikbalde çözüm olasılığı var mı? Zaman zaman duyulan iyimser haberlerin arkası bir türlü gelmiyor. Karabağ meselesi, Kıbrıs meselesi kadar karmaşıktır.
* * *
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bugünkü fiili durum, Kıbrıs’ta olduğu gibi daha on yıllarca sürebilir. Oysa Ermenistan ile ilişkilerin ABD ile ilişkilerimizi de etkileyebileceği unutulmamalıdır.
ABD başkanlık seçimlerini Ermeni tezlerine sempati duyduğu bilinen John Kerry kazanırsa, ‘soykırım’ iddiaları Temsilciler Meclisi’nde tekrar gündeme gelince şimdiye kadar Clinton’dan ve Bush’tan gördüğümüz desteği kaybedebiliriz.
Ekstra çabalardan kaçınmayalım. En etkili açılımlar zamanında yapılanlardır.