TÜRKİYE ile yapılacak müzakerelerin bağlı olacağı prensipleri içeren belgenin 29 Haziran’da AB Komisyonu tarafından açıklanmasıyla Türkiye’nin üyelik sürecinde önemli bir aşamaya daha varıldı.
Komisyon’un hazırladığı çerçevenin bundan sonra 27 üye ülkenin temsil edildiği Konsey tarafından onaylanması gerekiyorsa da yeni bir güçlük çıkması pek olası değil.
Anayasa ve bütçe krizleriyle daha da keskinleşen AB üyeleri arasındaki yaklaşım farkları nasıl olsa önemli ölçüde Komisyon bünyesi içindeki tartışmalara yansımıştı. Buna rağmen, sonuçta, 17 Aralık 2004 zirvesindeki kararla geniş uyum içinde bulunan ve amacın Türkiye’nin AB’ye katılması olduğunu yeniden vurgulayan bir metin üzerinde anlaşmaya varılabildi.
3 Ekim’e kadar yapmamız gereken tek şey; artık bir yol kazasını önlemektir. Bu açıdan resmi söylemlerimizdeki enflasyonu bir miktar kontrol altına almamız ve 3 Ekim’den sonra yapılacak işlere dikkatimizi yoğunlaştırmamız çok faydalı olur.
***
Şimdi vardığımız aşamada, belgede mevcut olan ve Türkiye için tam üyelik yerine değişik bir statüye kapıyı açık bırakan formülasyonlar üzerinde çok fazla durulmasında bir yarar yoktur. 3 Ekim’den sonra çok çetin ve sık sık sabır haddimizi zorlayacak durumlarla nasıl olsa karşılaşacağımızı biliyoruz.
Bir İngiliz gazetesinin belirttiği gibi Tayyip Erdoğan’ın 20 kaleciyle korunan bir kaleye gol atması gerekiyor. Fakat önümüzde uzun bir süre var. Kalecilerin bir kısmının bu müddet zarfında havlu atmalarını bekleyebiliriz.
Bundan sonra müzakereler ağırlıklı olarak ekonomik ve sosyal konular üzerinde yoğunlaşacaksa da süreci aksatabilecek kırılganlık noktaları siyasi olmaya devam edecektir. Bizi bekleyen sınavların neler olduğunu müzakere çerçevesinin içeriğinden olduğu kadar genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Oli Rehn’in açıklamalarından anlıyoruz.
***
Kıbrıs başımızı yine bir hayli ağrıtacak. Gümrük Birliği protokolünün imzalanması yanında bu protokolün AB Komisyonu’nun yorumladığı şekilde uygulanması meselesi var. Rehn birkaç kere deniz ve havalimanlarımızın Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına açılmasının beklendiğini ifade etti. Biz ise karşılığında KKTC deniz ve havalimanları üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını talep ediyoruz.
Yunanistan ile Ege sorunları dolayısıyla büyük bir problemle muhtemelen karşılaşmayız; fakat 3 yıldan beri devam eden istikşafi görüşmelerin hızlandırılması kuşkusuz yerinde olur. Ermenistan ile ilişkilerimiz de gündeme gelecektir. Kimse ‘soykırım’ iddiaları konusunda bizden ciddi bir talepte bulunamaz.
Buna karşılık, AB komşuluk politikası çerçevesinde Ermenistan ile sınırın açılması üzerinde durulacağı kesin. Dış politika alanında üçüncü ülkelere karşı siyasetimizin ve uluslararası kuruluşlardaki yaklaşımlarımızın gittikçe AB çizgisiyle uyumlaştırılması gerekecek.
Azınlık hakları, kültürel haklar, dini özgürlükler, ifade özgürlüğü, sendika hakları gibi alanlarda ilerlemelere ihtiyaç var. Bu çerçevede azınlık vakıflarına karşı ayrımcılık yaptığı düşünülen yeni Vakıflar Kanunu ve Heybeliada’daki Ruhban Okulu gibi meselelerin süratle çözümlenmesinde ısrar edilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
***
AB Komisyonu’nun yine 29 Haziran’da açıkladığı ‘sivil toplumlar arasında diyalog’ belgesi büyük önem taşıyor.
Türkiye’nin üyelik hedefinin gerçekleşmesi sürecini müzakereler kadar etkileyecek olan bu proje, AB ülkeleri halkı ile Türk halkını birbirine yakınlaştırmak ve önyargıların ortadan kalkmasını sağlamak amacına yönelik.
Sivil toplumlar arasındaki diyalog projesi, şimdiye kadar AB kamuoyunu kazanmak için giriştiğimiz tanıtma ve ikna etkinliklerinden değişik ve çok daha geniş ve bir boyuttadır. Konuya bir başka yazımda avdet etmek istiyorum.