40 yıldan beri süregelen Kıbrıs anlaşmazlığını çözmek için şimdiye kadar taraflar BM genel sekreterlerinin iyi niyet misyonu çerçevesinde yüzlerce saat müzakere ettiler.
12 Şubat'ta nihayet bir uzlaşmaya varıldığı sanıldı. New York'taki görüşmelerin üçüncü gününde Cumhurbaşkanı Denktaş ve Papadopulos,Kofi Annan ile bir araya gelirken büyük bir iyimserlik havası esmekteydi. En çok bir saat içinde Annan'ın müjdeyi vermesi bekleniyordu. BM Genel Sekreteri, çözümü zorunlu kılmak için önerdiği aşamalı ve bağlayıcı yöntemin KKTC ve Türkiye'nin istediği değişiklik dahil kabul edildiğini açıklayacaktı. Birkaç gün sonra da taraflar, Lefkoşa'da, 1 Mayıs 2004'ten önce çözüme varılması amacıyla yoğun bir çalışma ve müzakere süreci başlatacaklardı. Bu satırları yazarken mekik diplomasisi tam on saatten beri sürüyordu ve sonuç bildirisinin ne zaman açıklanacağı hálá belli değildi. Belki makalemi bitirmeden iyi haberi alırız.
***
Sonuç ne olursa olsun Türkiye'de hükümetin gösterdiği kararlılık son derece sevindiricidir. Ankara'da zımnen de olsa kurumlararası bir oydaşmanın artık gerçekleştiği anlaşılıyor. Türk tarafı bu sayede Kıbrıslı Rumların da itiraz etmekte güçlük çektikleri yaratıcı bir atılımda bulundu. Buna göre Türk ve Rum liderler, 20 Mart'a kadar anlaşamazlarsa Türkiye ve Yunanistan da müzakerelere katılacaklar, bir hafta sonra yine uzlaşma sağlanamazsa, Annan referanduma sunulacak çözüm önerisinin temel belgesi ‘‘Tesis Anlaşması’’na son şeklini resen verecekti. Çeşitli ve bazen çelişkili haberler ortada dolaşmakta ise de Papadopulos'un şu kilit noktayı da kabul ettiği anlaşılıyor: İki taraf Annan planında karşılıklı değişiklik önerilerinde anlaşamadıkları takdirde son sözü Genel Sekreter söyleyecek. Ancak Rumlar, Annan'ın bu hakemlik yetkisini BM Güvenlik Konseyi'nin otoritesi altında kullanmasını tekif etmişler. Ya Güvenlik Konseyi'nden peşinen yetki alınacak veya Annan'ın son şeklini verceği metin Güvenlik Konseyi'nin onayına sunulacak. Annan planı zaten referandumdan sonra çözümün Güvenlik Konseyi'nce onaylanmasını öngörüyordu. Rumlar bu işin referandumdan önce yapılmasını istemişler. Amaçları galiba bir yandan metni daha da bağlayıcı hale getirmek, diğer yandan çözümün referandumda Güney Kıbrıs halkı tarafından kabulünü kolaylaştırmaktı.
Kıbrıslı Rumların iki öneride daha bulunduğu bildiriliyor. Bunlardan birincisi, Annan planının ‘‘referans’’ olarak değil, ‘‘temel’’ olarak ele alındığının vurgulanması. Bu ciddi bir öneri sayılamaz. Türk tarafı New York'a geldiğine ve üstelik bir yöntem değişikliği ileri sürdüğüne göre Annan planını temel belge kabul ettiğinden artık kuşku duyulamaz. Rumlar Türkiye'deki iç tartışmaları herhalde istismar amacını güttüler. İkinci öneri ise müzakerelere AB'den bir temsilcinin katılması. Türkiye, AB üyesi olmadığına göre ilk bakışta bu öneri alerji doğurabilir. Oysa, nasıl olsa ABD devrede olduğuna göre AB'nin devreye girmesinin sakıncası olmaz. Kaldı ki Annan planı çözümü AB çerçevesine oturtuyor, AB müktesebatına çoğu Türk tarafının lehine bir sürü derogasyon getiriyor ve Türkiye'nin de ileride AB üyesi olacağı varsayımına dayanıyor. AB'yi şimdiden devreye sokmak, üyelik müzakerelerinin başlaması için tarih alınmasını kolaylaştıracak bir unsur da olabilir.
***
Şimdi haber geldi. Türk ve Rum heyetleri BM'den ayrıldılar. Cuma öğleden sonra yine buluşacaklar. Cumhurbaşkanı Denktaş, Annan'ın yapacağı açıklama metnine Rum tarafının evet veya hayır cevabı vermesinin beklendiğini söyledi. Demek ki Türk tarafının itirazı yok. Ne büyük bir ilerleme. Rum tarafı evet dese de kazançlıyız, hayır dese de. Büyük bir evrim yaşadık. Politik kararlılık ve basiretli diplomasinin ne büyük bir koz olduğunu yıllarca sonra keşfettik! Umarım bu iyimser değerlendirme cuma gecesi veya cumartesi sabahı teyit olur. O zaman Türkiye hükümetini ve Cumhurbaşkanı Denktaş ile Başbakan Mehmet Ali Talat'ı candan kutlarız.