ÖNÜMÜZDEKİ yıl Türk dış politikasının en fazla odaklanacağı bölgeler, büyük bir olasılıkla Ortadoğu ve Kafkasya olacak.
Ortadoğu, çünkü her şeyden önce Irak’ta dengeler değişecek ve İran belki bugünkü uzlaşmaz politikasını devam ettirmekte zorlanacak.
Kafkasya, çünkü Gürcistan’la ilgili gelişmeler yeni bir yön alabilir, enerji nakil projeleri daha fazla ivedilik kazanabilir ve Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan denklemi önemli değişikliğe uğrayabilir.
Bu bölgelerdeki gelişmeler, kuşkusuz ABD Başkanlık seçiminden büyük ölçüde etkilenecektir. McCain seçilirse aşağı yukarı Bush siyasetini sürdüreceğini varsayabiliriz. McCain "zafer" kazanılmadan Irak’tan kuvvet çekmeyeceğini söyleyip duruyor, fakat zaferden ne kastettiği sarih değil.
Gerçekte Irak’ta zafer söz konusu olamaz. ABD’nin yapabileceği tek şey, kabil olduğu kadar az zararla Irak’tan ayrılmaktır. Barack Obama bu gerçeğin farkında. Irak’taki muharip kuvvetlerden her ay bir veya iki tugay çekmeyi ve tahliyeyi 2010 yazı civarında tamamlamayı öngörüyor.
Obama, Irak’ta sürekli üs bulundurmak niyetinde olmadığını da ısrarla belirtiyor. Irak’ta ancak El Kaide ile mücadeleyi yürütecek, Irak ordusunu eğitecek ve Amerikan sivil ve diplomatik personeli koruyacak kadar asker bırakılacak. Obama ayrıca bölge ülkelerinin Irak’ın işlerine karışmalarını engelleyeceğini vurguluyor.
* * *
Peki, ABD kuvvetlerini çektikten sonra Irak’ın akıbeti ne olacak. Bu konuda tahminde bulunmak çok zor, fakat şimdiden endişe verici bir tablo mevcut. Başlıca güçlüklerden biri, Kuzey Irak Kürt yönetiminin yayılmacı emellerinden kaynaklanıyor.
Kürtler yalnızca Kerkük’ün kendi bölgelerine dahil edilmesinin peşinde değiller, Musul bölgesi üzerinde de iddiaları var. Çatışmaların yoğunlaştığı ve Hıristiyanların baskı altında göçe zorlandığı Musul’un yönetimini, Amerikan kuvvetlerinin peşmergelere verdiği güçlü destekle şu anda ellerinde bulundurdukları için Sünniler ve Şiiler ile ihtilaf halindeler.
Henüz entegre bir Irak ordusu kurulamadığından, üç tarafın milisleri arasında çıkabilecek çatışmalar bir sivil harbe kadar gider mi? Şimdiki aşamada bu konuda da tahminde bulunmak imkánsız. Ne var ki, kendi başına kalmış bir Irak’a karşı Türkiye’nin çok dikkatli bir politika izlemesi gerekecek.
Bir yandan Kürt yönetiminin yayılmasını önlemek, diğer yandan kendi sorunlarımız dolayısıyla Kürt yönetimi ile işbirliğinden yararlanmak mecburiyetinde kalabileceğiz.
İran’a gelince, Obama Tahran’a karşı askeri müdahale uyarılarını zamansız buluyor. Tahran ile önkoşulsuz müzakerelere taraftar. İran nükleer silah imali programından vazgeçerse onunla normal diplomatik ilişkiler kurulabileceğini, ekonomik altyapı yardımları yapılabileceğini ve İran’ın Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinin desteklenebileceğini düşünüyor.
Petrol fiyatlarındaki ani ve çok büyük düşüş de İran’ı daha kırılgan hale getirdi. Thomas Friedman’ın, 28 Ekim’de New York Times Gazetesi’nde yayımlanan makalesinde belirttiği gibi, yüksek petrol fiyatı sayesinde İran kendisine uygulanan yaptırımlardan fazla etkilenmedi, yakıt ve gıda fiyatlarını düşük tutabildi ve iş yaratabildi.
Petrol fiyatının 150 dolar seviyesinden 60 dolara kadar inmesi ise bu imkánı yok etti. Petrol fiyatının bugünküne yakın seviyede kalması Tahran rejimini ciddi surette zayıflatabilir.
* * *
Friedman, Sovyetler Birliği’nin 1970’lerde yüksek petrol fiyatına dayanarak güttüğü politikaların 1980’lerde fiyatlar düşüşe geçince iflas ettiğini ve bu durumun Sovyet sisteminin çöküşünde kritik rol oynadığını hatırlatıyor.
Kafkasya’ya gelince, gerçekleştirdiğimiz diplomatik atılımları nasıl devam ettireceğimiz belli değil. Kapsamlı bir istikrar paketi geliştirmek politikamızın bir kısmını, özellikle Karabağ sorununun çözümünü Rusya üstlendi.
Dünyada çok olumlu yankılanan Cumhurbaşkanımızın Erivan ziyaretinin arkasının gelmesi de güç görünüyor. Ermenistan politikamıza bir an önce daha somut bir içerik vermeliyiz.