BU yıla genellikle çok iyi bir atmosfer içinde başlamadık. Siyasi gerginlik arttı. Seslerin tonu yükseldikçe yükseldi.
Eleştirilere karşı fırtınalı demokrasi tarihimizin bazı hazin sayfalarını çağrıştıran bir tahammülsüzlük başgösterdi. Şimdiki halde siyasi istikrarı tehlikeye düşürecek bir durum yoksa da bazı gelişmeler endişe yaratmaktan geri kalmıyor.
Türkiye’nin siyasi, ekonomik güç ve potansiyelinin her zamandan daha fazla olduğu bir devirde politik ortamın yozlaşmamasına hem hükümet, hem muhalefet, hem de kurumlar çok dikkat etmelidirler.
* * *
İşlerin iyi gitmemesinin çeşitli nedenleri var. Bir tanesi, hükümetin temel vizyonunu bir tarafa bırakmış olduğu izlenimini vermesidir. Bu temel vizyon, AB üyeliğidir. AB sürecinin sonunda AB üyesi olalım veya olamayalım, Türkiye’yi 21’inci yüzyıla taşıyacak olan başlıca istikbal projesi olarak önemini koruduğu yadsınamaz.
Oysa Gümrük Birliği Protokolü gibi süreci zora sokan konular dışında AB’den artık neredeyse bahsedilmiyor. Geçen yıllardaki ivme sanki birdenbire kayboldu ve biz başka sorunlara daldık, pek etkili olamayacağımız bölgesel sorunlarla enerjimizi tüketmeye başladık.
Diğer taraftan ekonomik alanda da geniş ölçüde hükümetin politikasından kaynaklanmayan güçlükler ortaya çıktı. Tekstil krizi derken turizm gelirlerinin azalması olasılığı belirdi. Borsada düşüşler yaşandı. Şimdiki halde çok tehlikeli boyutta olmasa da ödemeler dengesindeki açığın GSMH’nin yüzde 6-7’sine varmış olması, ilerisi için kaygı uyandırıyor.
2001 krizinin aşılmasını sağlayan ve son yıllardaki ekonomik istikrarın ve büyümenin temelini atmış olan Kemal Derviş, cari açığın risk boyutuna geldiğini vurguladı ve bu açığın azaltılması için Türk Lirası’nın diğer dövizlere oranla değerinin bir miktar azaltılmasına yönelik akılcı bazı önlemler önerdi.
Gelin görün ki derhal kıyamet koptu. Devlet Bakanı’nın tepkisi yanında bazı ekonomistler de haksız eleştirilerde bulundular. Neredeyse piyasalardaki dalgalanmaların faturası ona çıkacaktı. Hemen bir suçlu aramak tutkusu çok kuvvetli.
* * *
Bu gelişmeler yanında Şemdinli olaylarına ilişkin iddianame son günlerde tansiyonu tehlikeli derecede yükseltti.
Şemdinli olaylarının üç sanığıyla ilgili iddianameye Van Cumhuriyet Savcısı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı ve diğer komutanlar hakkında delillerle kanıtlanmayan suçlamalar eklemesinin tepki uyandırmasından daha tabii bir şey olamazdı.
Neyse ki Başbakan bu konuda dengeli ve dikkatli bir konuşma yaptı. Genelkurmay Başkanlığı da ketum ve vakur bir tutum içinde kaldı. Genelkurmay Başkanlığı’nın, bu aşamada Van Cumhuriyet Savcısı’nın talebine uyarak Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yargılanması sürecini başlatmasını bekleyenlerin mantığını anlamak güç.
Van Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davada yeni unsurlar ortaya çıkmadıkça neye dayanılarak komutanlar hakkında bir adli süreç başlatılabilirdi ki?
* * *
Şiddet olaylarının da devam ettiği çetin bir devirden geçiyoruz. Karşılaştığımız güçlüklerin bir kısmı kontrolümüz dışındaki olgulardan ya da ülkenin düzeltilmesi uzun sürecek yapısal problemlerinden kaynaklanıyor.
Bunlar yüzünden ille bir sorumlu aramak doğru olmaz.
Güçlüklerin bir başka kısmını ise hatalarımızla, yanlış algılama ve yaklaşımlarımızla, ölçüsüz tepkilerimizle, önyargılarımızla, gerçeklerden kaçışımızla kendimiz yaratıyoruz.