ESKİ Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu varsayılan anılarda, 2004 yılı Şubat ayında New York’ta BM Genel Sekreteri ile Kıbrıs konusunda cereyan eden görüşmelerin seyrinden duyulan rahatsızlık yüzünden, bu görüşmeleri engellemek üzere bazı kuvvet komutanlarınca çeşitli eylem alternatifleri planlandığı ifade edilmektedir.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile CHP’nin kuvvet komutanlarına o tarihlerde ulaştırdıkları mesaj ve görüşlerin bu eylem teşebbüslerini tetiklediği de anlaşılıyor. Denktaş’ın, CHP’nin desteği ile o devirde Annan Planı’na karşı çok yoğun ve duygusal bir kampanya yürüttüğünü tabii hepimiz hatırlıyoruz.
Erdal Güven de, 4 Temmuz tarihli Radikal Gazetesi’ndeki yazısında, 14 Şubat 2004’te New York’ta Genel Sekreter Kofi Annan ile temel noktalarda bir anlaşmaya varılmasının ardından, bundan düş kırıklığına uğrayan Denktaş’ın bir müşavirinin, "Birazdan asker bildiri yayımlayacak" dediğini naklediyor.
* * *
O müdahale gerçekleşmedi. Annan Planı süreci devam etti ve yanlış hatırlamıyorsam, Başbakan’ın başkanlığındaki Türk heyetine Genelkurmay’dan bir temsilcinin de katıldığı Bürgenstock görüşmeleri başarılı bir sonuca ulaştı. Türk tarafı Annan Planı’nın nihai metninin referanduma sunulmasına ilişkin taahhüdü de imzalamaya hazırdı. Fakat Yunan-Rum tarafı bundan kaçındı.
Plan, Güney Kıbrıs başkanlığına yeni seçilen Papadopulos’un muhalefetine rağmen referanduma sunulacaktı. Daha o anda planın akıbeti belli olmuştu. Papadopulos bu şekilde hareket etmekle herhangi bir risk de almıyordu; çünkü Nisan 2003’te Güney Kıbrıs artık AB’ye katılım antlaşmasını imzalamış ve bu antlaşma bütün AB üyelerinin parlamentoları tarafından onaylanmıştı.
Geriye kalan tek şey, 1 Mayıs’ta yapılacak merasimdi. Referandumda Rumların aleyhte oy vermesinin Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğini engellemesine imkán kalmamıştı.
Nitekim, 24 Nisan 2004’teki referandumda, Kıbrıs Türklerinin % 65’i Annan Planı’na olumlu oy verirken Rumlar daha büyük bir çoğunlukla ret oyu kullandılar. Buna sevinenlerin başında Denktaş geliyordu. "Allah Papadopulos’tan razı olsun" dedi. İki ezeli hasım birdenbire müttefik olmuşlardı!
Bu gelişmeleri anımsatmamın asıl nedeni, o tarihlerde askeri bir müdahaleye zaten ihtiyaç olmadığıdır. Aranan amaç nasıl olsa gerçekleşecekti, fakat müdahale Türkiye’yi sonu belirsiz bir siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa sürükleyecek ve AB üyelik sürecinde müzakere aşamasına gelinmesine olanak bırakmayacaktı.
Müdahale tabii yine çok ciddi bir başka sonuca yol açacaktı. Kıbrıs Türk halkı kendi kaderi hakkında serbest iradesiyle referandumda oy vermekten Türkiye tarafından men edilmiş olacaktı. Bunun Kıbrıs Türklerinde yaratacağı hüsran ve infial o zaman hiç akla gelmedi mi? Kıbrıs’taki asıl büyük kayıp bu olmayacak mıydı?
* * *
Şunu da hatırlatmaktan kendimi alamıyorum. Annan Planı 2002 Kasım ayında taraflara sunuldu. Güney Kıbrıs’ın AB’ye katılım antlaşmasını imzaladığı 2003 Nisan’ına kadar bu plan referanduma sunulabilseydi Kıbrıs Rumları aleyhte oy veremezlerdi; çünkü böyle bir oy AB üyeliğini engellerdi.
O zamanki Yunan Başbakanı Simitis bu tehlikenin tamamen farkındaydı. Bu sebepledir ki, anılarında, Mart 2003’te Denktaş planı reddedince duyduğu sevinci dile getiriyor ve "Helenizm o anda şahikasına ulaştı" diyor.
Peki, Helenizm’in zaferi, acaba kimin kaybı oldu? Annan Planı’nı daha o zaman dilimi içinde kabul etseydik sağlamış olacağımız avantajların objektif bir değerlendirmesini yapamadık.
Buna karşılık Kıbrıs’ta çözümü bloke eden zihniyetin hálá devam ettiğini görüyoruz. Mesela bir "Talat Paşa Komitesi" var. Adı dahi bazı çağrışımlar yapacak kadar manidar değil mi?..