2004 yılının Türkiye için bir kader yılı olacağını söylemek abartılı sayılmamalıdır.
O yıl başarılı geçerse, Türkiye istikbaline umutla ve özgüvenle bakabilir. Başarısızlık halinde ise bugünden bütün boyutlarını kestiremeyeceğimiz çalkantılı bir devir bizi bekleyecektir.
2004 yılındaki önemli tarihleri hatırlayalım. Nisanda Yunanistan'da Türkiye bakımından da yansımaları olacak parlamento seçimleri var. 1 Mayıs'ta çözüm olsun olmasın Kıbrıs'ın AB üyeliği işlevsel hale gelecek. Haziranda yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Türkiye'nin üyeliği ciddi bir tartışma konusu teşkil edebilecek ve nihayet aralık ayında AB Konseyi, Türkiye ile üyelik müzakelerine ya yeşil ya da kırmızı ışık yakacak. Ben bugün daha çok Kıbrıs üzerinde duracağım. Geçen hafta ABD'de katıldığım bir toplantıdaki izlemlerimi de göz önünde tutarak önemli gördüğüm bazı noktalara işaret etmek istiyorum.
***
Anlaşılıyor ki hükümet bu aşamada Annan Planı temelinde görüşmeler ile AB üyelik müzakerelerinin başlaması arasında bir bağlantı kurmak peşinde. AB müzakere tarihi verirse Kıbrıs konusunda daha esnek olabileceğimiz mesajını veriyoruz. Ne yazık ki bu yaklaşım çok gerçekçi gözükmüyor. AB ülkelerinin büyük kısmı için Kıbrıs o kadar hayati değil. Buna karşılık Türkiye'nin üyeliğine zaten sıcak bakmayan üyeler Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü aleyhimizde kullanabilecekler. Aslında Avrupa Birliği, 2004 Mayıs'ından sonrası için de AB çerçevesine oturtulacak, AB müktesebatı ile bağdaşabilecek bir çözüme kapıyı kapatmıyor. 2002 Aralık ayındaki Kopenhag zirvesinin aldığı kararda bir tarih yok. Dolayısı ile çözüm olursa Annan Planı'nın öngördüğü derogasyonların müktesebata eklenmesi AB için hukuki olmasa bile uzun süreli bir politik yükümlülük niteliğinde. Ne var ki çözüm geciktikçe üyelik müzakereleri de büyük olasılıkla gecikecek, ivme kaybolacak.
***
Güney Kıbrıs çözümsüz üye olduğu takdirde bazı kaçınılmaz sorunlarla karşılaşacağız. Güney Kıbrıs, AB'nin üyelerinden birini tanımayan bir devletle müzakere edilemeyeceğini ileri sürecek, Ada'da Türk kuvvetlerinin mevcudiyetini bir AB davasına dönüştürmeyi deneyecek, AB ile Gümrük Birliği'nin Güney Kıbrıs için de uygulanmasını zorlamaya çalışacak, Avrupa Toplulukları Mahkemesi'ne bu konuda belki de başvuracak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki gayrimenkullerle ilgili davaların düşmesi imkánı kalmayacak. Ayrıca Kıbrıs'taki Yeşil Hat artık AB'nin sınırı sayılacak. Sınırdan geçişler AB kurallarına tabi olacak.
Annan Planı'nda bu aşamadan sonra özlü değişiklikler yapılmasını beklemek de gerçekçi değil. Papadopulos ve onun arkasındaki asıl siyasi güç AKEL partisi, Annan Planı'ndan hiç memnun değiller. Değişiklikler yolunun açılması işlerine gelecek. Oysa, KKTC planı olduğu gibi kabul ederse BM'ye karşı taahhütleri yüzünden planın son şeklini referanduma sunmak zorunda kalacak. Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlara AB'ye girmekle her şeyin bitmeyeceğini, uzlaşmaz göründükleri takdirde hayallerinin ötesinde sıkıntılarla karşı karşıya kalacaklarını kendi deneyimlerine dayanarak anlatmaya çalışıyorlarmış.
***
2004 yılı sonunda AB'den müzakere tarihi almanın ilk şartı bu amaca götürecek yolun üzerindeki engelleri zamanında ve doğru olarak teşhis etmektir. Kıbrıs konusunda hükümet şimdi KKTC'de aralık ayında yapılacak seçimleri beklemek eğiliminde. İsabetli bir yaklaşım değil. Bu seçimlerin KKTC halkını bölmesi mutlaka önlenmelidir. KKTC Cumhurbaşkanı ile muhalefet arasında oydaşma sağlamak Türkiye'nin acil görevi olmalıdır.