OSMANLI İmparatorluğu’nu Ermenilere karşı ‘soykırım’ suçu işlemekle itham eden propaganda bütün hızı ile devam ederken Türkiye’de bu propagandada ileri sürülen savları çürütmek için açıklanan belgeler arasında oldukça önemli tutarsızlık ve çelişkiler ortaya çıktı.
Talát Paşa’nın hatıra defterinde tehcir edilen Ermenilerin sayısı 924 bin olarak not edilmiş. Oysa Türk Tarih Kurumu yer değiştirmeye mecbur edilenlerin sayısının ancak 450 bin kadar olduğunda ısrarlı. Ölen Ermenilerin, sağ kalarak göç edenlerin, daha sonra tekrar eski yerlerine dönenlerin sayısı hakkında da görüş birliği yok. Bu arada Başkan Bush da 24 Nisan vesilesi ile yaptığı açıklamada ‘tehcir ve kitle halinde öldürmelere maruz kalan 1.5 milyon Ermeni’den söz etti. Fakat bu olabileceği kadar abartılı rakama rağmen Bush ‘soykırım’demediği için biz ferahladık, Ermeniler ise yeise kapıldılar. Demek oluyor ki asıl mesele ileri sürülen rakamlar veya olayları ilk kimin tahrik ettiği değildir. Sorun tehcir kararının ve uygulamasının bugün geçerli sayılan kıstaslara göre ‘soykrım’ diye nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığıdır.
***
‘Soykırım’ suçunun unsurları 1948 tarihli ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde tarif edilmiştir. Soykırım, ‘milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek niyeti ile yapılan eylemlerdir’. Soykırım suçundan devletler değil, fakat ancak suçu işleyen kişiler sorumlu tutulabilir. Sözleşme geriye dönük olmadığından yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanamaz ve hiç kimseye suç atfedilemez. Zaten 1915 olayları sırasında suçlu oldukları iddia edilenlerden hayatta kalan kimse yoktur. Bugünkü Ermeni propaganda faaliyetlerinin başlıca amacı, dünya kamuyounun bir kısmının da desteğini elde ederek, hukuki sonuçları olamasa bile, Türkiye’yi Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘soykırım’ yaptığını kabul etmeye zorlamaktır. Buna Ermeniler büyük sembolik önem atfediyorlar. Propagandaları ne kadar etkili olursa olsun, Türkiye’nin iddialarını her zaman reddedeceğini ise bir türlü anlamak istemiyorlar. İki taraf tarihçileri bir araya gelseler de ‘soykırım’ı kanıtlayacak bir sonuca varılamaz, çünkü niyeti ispat etmek çok zordur. Belgeleri herkes farklı yorumlayacaktır.
***
Başbakan Erdoğan ile Ermenistan Başkanı Koçaryan arasındaki mektup teatisinin bir sağırlar dialoğuna döndüğü izlenimine kapılmıştık. Neyse ki Başbakan Milliyet Gazetesi’ne son açıklamaları ile durumu aydınlattı ve Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ile ortak tarihi araştırmanın paralel bir süreç şeklinde yürütebileceğini belirtti. Başbakan ayrıca bugünkü sınırları tanıyan 1921 tarihli Kars Antlaşması’nın teyidine Ermenistan’ın artık direnmediğini de belirtti. Sınırların açılması bağlamında çok anlamlı bir gelişme.
Ermenistan ile ikili ilişkilerimizin seyri ne olursa olsun Ermeni iddiaları ve buna çok sayıda ülke parlamentolarının verdiği destek bizi daha çok uğraştıracak. Sorunu ancak zamanla aşacağız. Çok sabırlı olmalı ve tahriklere kapılmamalıyız. Özellikle Fransa’nın temsilcilerinin veya bazı Avrupa Parlamentosu üyelerinin söylemlerine bakarak AB’nin bizden ‘soykırım’ı kabul etmemizi resmen isteyeceği gibi bir endişeye mahal yoktur. Bizden resmen isteyebilecekleri Ermenistan ile ilişkilerin bir ölçüde normalleşmesidir. Buna da hazır olmalıyız.