İKİ gün sonra Irak’ta yeniden seçim var. Geçen ocak ayında yapılan seçimlerde Iraklıların demokrasi özlemini yansıtan bir atmosfer içinde oy sandıklarına gitmeleri, dünyada Irak’ın istikbali hakkında kısmi bir iyimserlik doğurmuştu. Daha sonra ekim ayında yapılan referandumla Anayasa kabul edildi.
Ne var ki bir yıldan beri güvenlik koşulları bir türlü düzelmek bilmedi ve şiddet olayları daha çok Iraklıların birbirlerini öldürmeleri şeklinde devam etti. Bugün yine siyasi tablo karmaşık gözüküyor. Ocak ayındaki seçimleri Sünniler geniş ölçüde boykot etmişlerdi. Oyların tek bir milli liste üzerinden verilmesi de zaten onlar için bir handikaptı.
Bu defa Sünniler aralarında daha geniş bir oydaşma gerçekleştirdiler. Üstellik dördü Sünni olmak üzere 18 eyaletten her birinin kendi aday listesi olacak. Şiiler de kendi aralarında bir miktar bölündüler. Dolayısıyla seçimlerden daha dengeli bir sonuç bekleyenler var.
* * *
Seçimlerden sonra anayasada bazı değişiklikler yapılması ve Kerkük’ün henüz saptanmamış olan statüsü gündeme gelecek. ABD’nin politikasındaki gelişmeler ve özellikle ABD kuvvetlerinin nasıl ve ne zaman çekileceği konusundaki tartışmalar de siyasi durumu etkilemekten geri kalmayacak.
Süregelen belirsizlikler yüzünden Irak’ın sonunda hukuken olmasa bile fiilen parçalanması olasılığının gittikçe daha geçerli bir senaryo olduğunu düşünen Amerikalılar az değil. Bunların arasında Demokratlar’a yakın olan ve daha önce Hırvatistan’da ve Doğu Timor’da görev yapan Büyükelçi Peter Galbraith, bir Kürt yayınında yaptığı söyleşide daha da ileri giderek parçalanmanın kaçınılmaz olduğu savını ileri sürüyor.
Ona göre zaten anayasa bölünmenin zeminini hazırlamıştır. Irak’taki halklarda aynı devlet içinde yaşamak arzusu yoktur. Anayasa, Kürtlerin laik ve Batı yanlısı kalmalarına, güneyde de Şiilerin İran yanlısı bir İslami rejim altında yaşamalarına imkán vermektedir. Anayasanın yapısı, bölünme olacaksa bunun şiddete yol açmadan gerçekleşmesine elverişlidir.
* * *
Galbraith’e, Amerikalılar çekildiği ve Kürtleri korumasız bıraktıkları takdirde Türkiye’nin ne şekilde tepki göstereceği de sorulmuş. Büyükelçinin cevabı oldukça dikkat çekici:
‘Türkiye’nin Irak Kürtlerine karşı politikası şimdiye kadar gerçekçi olmuştur. Türkiye, Irak’ın, halkının tercihleri yönünde kendi yapısını kurmak hakkını tanımaktadır. Basiretli bir yaklaşımla Kürt Otonom Bölgesi ile işbirliği yapmayı seçmiştir. Bu politika çerçevesinde Türk şirketlerinin Kuzey Irak’taki faaliyetlerini de desteklemektedir.
Bir Türk şirketi, Kürt Bölgesel Hükümeti ile akdettiği kontratla Tak Tak mevkiindeki petrol kaynaklarını geliştiriyor. Türkiye’deki sert politika taraftarları bile Ankara’nın başka bir alternatifi bulunmadığını kabul etmektedirler. Askeri opsiyon yoktur. Kuzey Irak’a bir müdahale, PKK’ya karşı 15 yıl sürdürülen mücadeleden bile çok daha çetin olur.
Türkiye, uluslararası kınama ve olası yaptırımlara maruz kalır. Türkiye’nin AB’ye katılması yolu tıkanır. Türkiye’de, birçokları, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletini, Türkiye’nin laik geleneklerini ve demokrasiye bağlılığını paylaşan akraba bir devlet gibi algılıyorlar. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti, Güney Irak’ta bir Arap İslam devletine karşı tampon görevini görür.
Kuzey Irak’taki Kürt devletiyle yakın ilişkiler içinde olmak, tehditler savuran bir politikadan çok daha fazla Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu artırır.’
* * *
Türkiye gerçekten de son zamanlarda Kuzey Irak’a karşı daha esnek ve gerçekçi bir siyasete yönelmiştir. Fakat Galbraith’in değerlendirmesini bütünüyle paylaştığı söylenemez.