11 Eylül ve global terör

EL Kaide’nin ABD’ye karşı giriştiği saldırının 5. yıldönümünde ABD’nin 2001’den beri güttüğü politika, dünya basınında yeniden geniş tartışmaların konusu oldu.

Genellikle 11 Eylül’den sonra El Kaide’nin yuvalandığı Afganistan’a BM’nin onay ve desteği ile yapılan müdahalenin kaçınılmaz ve yerinde olduğu kabul ediliyor.

Her ne kadar Bin Ladin yakalanamadıysa da örgütünün 2003 yılına kadar büyük darbe yediği ve kendini toparlamakta güçlük çektiği geniş ölçüde kanıtlanmış durumda. Ne var ki 2003’te Irak’a karşı başlatılan savaş, El Kaide’nin eline beklemediği büyük bir fırsat vererek yepyeni bir çığır açtı.

Dünya bugün her zamankinden fazla terör tehdidi altında; çünkü El Kaide’nin akidesi yalnız Müslüman ülkelerde değil, Avrupa’da bile yayılıyor ve terör eylemlerini tetikliyor. 1998’de El Kaide "Yahudilere ve Haçlılara karşı" cihat ilan etmişti. Oysa bu cihat, bugün belki de daha büyük ölçüde Müslümanlara karşı.

***

New Yorker Dergisi’nin eylül sayısında yayımlanan Lawrence Wright’ın "Master Planı" başlıklı makalesi, Ürdünlü gazeteci Fuat Hüseyin’in El Kaide örgütü liderleriyle yaptığı görüşmelere dayanarak yazdığı kitabın can alıcı noktalarına yer veriyor. Yazara göre 2007 ile 2010 arası cihadın 3. aşamasını teşkil edecek ve bu sürede El Kaide eylemlerini Suriye, Türkiye ve İsrail üzerinde yoğunlaştıracak.

2010 ile 2013 yılları arasında ise Arap rejimleri çökertilecek ve arkasından halifelik ilan edilecek. Kuşkusuz Hüseyin’in kitabındaki iddiaların ne derecede ciddiye alınabileceğini bilmiyoruz. Bunu ancak istihbarat kurumları değerlendirebilir.

Ancak, El Kaide’nin gücünün temelinde yatan köktendinciliğin ve cihatçı doktrinin Müslüman ülkelerde süratle yayıldığı da görmezlikten gelinemez. Bugün hemen bütün Müslüman ülkelerde İslamcı rejimlerin er veya geç iktidara gelmesi tehlikesi mevcut.

***

Bundan bir süre önce bu bağlamda Avrupa basını Fas’taki endişe verici gelişmeler üzerinde uzun uzun durmuştu. Mısır’da ise durum daha az tehlikeli değil. Ortadoğu üzerindeki kapsamlı çalışmalarıyla tanınan İsrailli düşünce merkezi "Gloria Center"a göre Mısır’da Müslüman Kardeşler’in önayak oldukları İslami cereyanlar gittikçe kuvvetleniyor. Mısır milliyetçiliğinin yerini artık panislamizm almış.

Panislamistler, örneğin Malezyalıları kendilerine Mısırlı Kıptilerden daha yakın buluyorlar. Ülkenin devlet başkanlığına bir Malezyalının gelmesini yadırgamayacaklarını söylüyorlar. Osmanlı idaresi devrini işgal olarak tanımlamıyorlar; çünkü halifenin egemenliğini meşru görüyorlar. Tesettür giysileri ve kara çarşaf, özgürleşmenin sembolü sayılıyor. Kuran okullarındaki öğrenci sayısı 1.5 milyonu bulmuş.

El Ezher Üniversitesi’nde çoğu yüksek din eğitimi gören 400 bin öğrenci var. Yeni kurulacak siyasi partilerin programları ve siyasi hedeflerinin şeriatla uyumlu olması şart koşuluyor. Bugünkü yönetim, Müslüman Kardeşler’in temsil ettiği tehdidin farkında olmakla beraber onların toplumu etkilemek yolundaki faaliyetlerine anlaşılan müsamaha etmekten başka çare göremiyor. Pakistan’daki durum bundan farklı değil, hatta daha kritik.

***

Türkiye için de uzun vadede İslamcı terör ve onu doğrudan veya dolaylı besleyen köktendinci akımlar, PKK terörü kadar tehlikelidir. Bu iki tehlikeyi de bertaraf etmek, onların temelindeki müzmin sorunları çözmek; politik, sosyal, kültürel bölünme ve kutuplaşmalara son vermek kolay olmayacaktır.

Yine de en etkili yolun ABD ile karşılıklı güvene dayanan bir işbirliği ve AB üyelik sürecinin yaratabileceği zihinsel ve toplumsal dönüşüm olduğuna inanmaya devam ediyorum. Başka yolunu bilen varsa söylesin.
Yazarın Tüm Yazıları