GAZETEDEN top patladıktan yarım saat sonra Ali Sami Yen’e gitmek için yola çıktım. Çağlayan’a kadar yol "Akıcı", Çağlayan’dan sonra "Yoğun." Saat 21.00’de tribündeki yerimi aldım. 21.30’da perde açıldı ve oyun başladı.
Son zamanlarda böylesine bir futbol tiyatrosunu izlemedim. İsviçre takımı oyunun ilk başlarında adeta bir dağ kurmuşlardı kalelerinin önüne. Ama bu dağ yollarını bilen kurnazlar vardı G.Saray’da? Lincoln ve Arda sahanın bir sağ kanadında bir sol kanadında birbirlerine, "Öyle güzel eskortluk" yapıyorlardı ki, dağı yarıyorlardı adeta.
Lincoln ve Arda’nın dışında bir ikili daha vardı. Hakan Şükür ve Ümit Karan. Hakan, "Sen bu tünelden geç" diye yolu açıyor, Ümit, "Peki kaptan" deyip hedefe gidiyordu. Sion, kendine geçit bulamıyordu Sami Yen’de, bulamazdı da?
Şapka çıkartın
Sahanın en kritik bölgesi olan ikinci bölgede bir Barış bir de Linderoth vardı. İkisi de İsviçre ekibinin gaza basmalarını önlüyordu. Hem de ne önlemek. Hareket bile ettirmiyorlardı. Barış ve Linderoth bitmez tükenmez top çalmaları ve oyun kurmaları ile Sion’u pes ettiriyordu. Ara sıra Sion da fırsat buluyor ancak savunmanın bekçisi Song, rüzgar bile esse hemen seziyordu.
Feldkamp, futbolcularını öyle güzel hazırlamış, hiç hata yapmadan ders vermiş, hırs vermiş, inanç vermiş, kazanma duygusunu aşılamış ki, Alman hocaya da şapka çıkarmak lazım.
Lincoln tek başına bir paragrafı hakediyor. Atığı bir gol var ki.. Herkes topu kasaba atacağını zannederken, bakkalın kapısını açık gördü ve teslimatı oraya yaptı.
Dün, özellikle ilk yarıda G.Saray’ı izlerken futbolun güzelliklerini gördüm.. Oyunun ikinci perdesinde ise maçı rölantiye alan bir takım vardı sahada. Ama buna rağmen yüzde yüzlük gol pozisyonlarını da yakalamasını bildiler.
Şimdi artık G.Saray’ı, UEFA’da grup maçları bekliyor. Hedeflerini büyük koyan ve bir kez daha Kupa 2 peşinde koşan bu yeni G.Saray, Avrupa’da harikalar kumpanyasını yaşatacağı sinyallerini verdi.