TEHLİKE, bağıra bağıra, ‘‘Geliyorum’’ diyordu. Oyun başlar başlamaz, hem Prates, hem de Frank De Boer attıkları geri paslarla, Olympiakos'un ekmeğine yağ sürüyorlardı.
Ve nihayet korktuğumuz başımıza geldi. Frank öyle bir hata yaptı ki, rakibe evlere şenlik bir ikramda bulundu. Bu ikramla da yetinmedi. Maçın başından sonuna kadar hata üstüne hata yaptı. Böylesine tecrübeli bir oyuncu böylesine önemli bir maçta, nasıl böyle oynar?
İnanmak güç.
Fatih Terim, ‘‘Şablonu oturttum, Bu kadroyu korurum’’ diye düşündü ve sahaya sadece tek değişiklikle takımını sürdü. Sabri'nin yerine Petre oynadı. Terim'in isteği defansın ortasında bir güvence sağlamaktı. Ama olmadı. Cihan, sağ kanatta, ‘‘Var mıydı, yok muydu’’ belli değildi. Çünkü, rakip Djordjeviç oradan ha bire gitti, geldi tehlike sinyalleri verdi. Beşiktaş maçında bunlar olmamıştı ama, Olympiakos yakaladığı fırsatları değerlendirdi.
Hırs yoktu
İlk bölümde 5-6'dan fazla mutlak gol pozisyonuna giren Olympiakos ikisini değerlendirdi. Koca oyun boyunca bir tek Hasan'ın yüzde yüzlük pozisyonunu gördük, o kadar. Şaşılacak şey. Aslında Olympiakos ahım şahım bir takım değil ama maçı kazanmasını bildi.
Dün, ‘‘Kim iyi oynadı’’ diye aradım, bulamadım. Hepsi birbirinden kötüydü. Aslında G.Saray daha cesur oynasa, rakip defansı allak bullak ederdi. Ama ne sağ kanattan giden vardı, ne de sol kanattan? Orta sahası yok gibiydi. İki pası birarada, hele ilk bölümde hiç göremedik.
Bu iş bitti
İkinci bölümde, Olympiakos işi garantiye almıştı. Kontrataklarla gole gitmek istediler, oyunu yavaşlattılar. Fatih Terim de, ‘‘Artık her şey bitti’’ diye düşünmüş olmalı ki, Lukunku'yu, Baliç'i ve Sabri'yi oyuna aldı. Ama iş işten geçmişti. Çünkü dün hiçbir G.Saraylı oyuncuda kazanma hırsı, duygusu ve isteği göremedim.
Bundan sonra ne olur? G.Saray, UEFA Kupası'na katılabilir mi?