KENDİMİ Florya'da, Galatasaray hazırlık maçı yaparken hissettim. Sanki bir taktik çalışması gibiydi.
Hakem düdüğü çalmadan önce kaptan Bülent'in ‘‘Haydi, haydi’’ sesini duydum. Daha sonra da diğer sesleri. Devre arası olmasaydı, müzikler çalmasaydı, goller olmasaydı, gol anonslarını da duymasaydık kendimizi başka bir yerde sanacaktık.
Futbolun zevki tribünlerdir. Acısıyla, tatlasıyla. Oyuna baktığımızda Ümit Karan'ı görüyorum. Adam ‘‘Kendin pişir, kendin ye’’ diyordu. Daha sonra, adeta ‘‘Benden iyi santrfor varsa oynasın’’ diye devam ediyordu. Attığı goller, kendi yaratıcılığından geliyordu. Kendi stili olan yarım volesi, sessiz Ali Sami Yen'i az da olsa sesli hale getirmişti. Bravo Ümit Karan.
Bekliyorum
Galatasaray, ahım şahım top mu oynadı? Hayır. Pozisyon zenginliği olan Elazığ'ydı. Birinci bölümde Hakan Ünsal'ın kolu topa değdi. Karar sizlerin. Revivo bana göre sahada yoktu ama her attığı korner hadise oluyordu. Kaptan Bülent'i kutlamam lazım. Hala dipdiri, delikanlı gibi. Savaşan bir topçu. Lukunku, sakatlığından mıdır nedir, daha hazır değil. Biraz daha bekleyelim bakalım ne yapacak?
Bu bir yarış. Bu yarışta daha neler olacak neler. Daha 10 kilometresi var. Nefesi güçlü olan ve hata yapmayan yarışı bitirecek. Ama Galatasaray, tam anlamıyla takım halinde değil de bireysel olarak bitirmeye çalışıyor. Bireysel yeteneğini ortaya koyan kişiler, daha fazlalaşırsa iple kucaklaşması zor değil. Ama dünkü oyunuyla değil.
Elazığ, değil de başka bir takım olsaydı Galatasaray'a zorluk getirirdi. Bazı futbolcuların da kendine gelmesi lazım. Gelmezse iş zorlaşır. Aslında Galatasaray'ın puan almasına evet ama oyun felsefesine hayır diyorum. Bu felsefede iyileşmenin ne zaman olacağını da bekliyorum.