BU maçın kantarını, gazete olarak yapmıştık. Ben, "Takım oyunu yıldızları bozar" demiştim. Aynen çıktı. İşte Galatasaray bu...
Hakikaten takım oyunu oynadı. Ne Alex'e, ne ona, ne buna hiç tedbir almadı, oynamak istediği oyun kalıbını aynen uyguladı. Başta Hakan Şükür, Luciano'yu adeta şaşkına çevirdi. Brezilyalı, Kral'la baş edemedi. Hakan Şükür her kafa topunu, hem de arkası dönük olarak aldı. Müthiş enerjisiyle Fenerbahçe defansını öyle bir yordu ki, anlatılır gibi değil. Perdeyi açan golün hazırlayıcısı da oydu. Neden mi? Aniden sola kaçtı, Luciano onu takip etti, Necati de Luciano'nun boşalttığı alana koşan Ribery'yi asisti yaptı. İşte Hakan Şükür bu. Hakan Şükür'ün varsa şükretmelisin.
Galatasaray, hücum ederken hiç korkmadan bütün oklarını savurdu. Ribery, Deniz'i, şayet orada deniz olsaydı oraya atacaktı.
Gecenin en büyük kahramanı Mondragon'du. Olimpiyat Stadı'nın panteriydi. Bir kaleci, büyük maçlarda büyük olur. Fenerbahçe'nin savurduğu bütün okları bir o köşeden, bir bu köşeden aldı.
Hagi, ikinci yarıda akıllıca işler yaptı. Fenerbahçe'nin bu bölümde fazla adamla geleceğini bildiği için, hemen değişiklikler yaptı. Sağ kanattaki Cihan'ı ortaya çekip, genç Uğur'u oraya monte etti.
Hagi akıllıca işler yaptı
Ardından, Ribery'yi kenara çekip, Sabri'yi oyuna soktu. Sabri hem sağ kulvarı hem orta alanı kontrol etti. Yani, bir yerde sahayı huni şekline soktu.
Bu maçın böyle güzel olacağını aklımın ucundan bile geçirmiyordum. İki büyük takımın cesaretle, şevkle ve zevkle oynaması beni mutlu etti.
Galatasaray, bir zamanlar farklı mağlubiyetler aldığı Fenerbahçe karşısında bu kez tarih yazdı. Bir yerde 2001 yılındaki 6-0'lık yenilginin acısını çıkardı.
Fenerbahçe'de bir tane iyi oynayan oyuncu yoktu. Bunun da sebebi, başta da belirttiğimiz gibi takım oyunu idi. Galatasaray, 90 dakika boyunca rakiplerine nefes bile aldırmadı.