Bir tarafta şampiyonluk yarışında yerini sağlama almak isteyen; kalan maçlarda puan kaybetmek istemeyen Galatasaray.. Diğer yandanysa sezon başından bu yana tekrar ligde kalmak için her hafta bir heyecan yaşayan Elazığspor..
Futbol izlemenin en güzel yanı elbette gol veya gollerdir. Goller nasıl olur? Hatalar ve futbolcuların yetenekleri sonucunda... Dün izlediğimiz ilk yarı sözünü ettiğim güzellikleri barındırıyordu. Arena’da iki takımın da en büyük arızası defanstaydı. Kimdi onlar? Elazığ’da Bilica, G.Saray’da ise Dany! Bilica, topu kazanma duygusundan uzak bir futbolcu. Savunma yapmaktan yoksun ve top kaybında da bir numara!.. Drogba gibi uluslararası bir oyuncu karşısında yaptığı bireysel hata affedilir değildi. Ve Dany!, rakip arkadan bindirme yaparken sen önündeki topa “Buyurun” dersen olmaz!. Senin ilk görevin topu derhal tehlikeli bölgeden uzaklaştırmaktır. Dragbo gibi oyuna tek başına hükmeden bir futbolcu olmasaydı Galatasaray, yediği golden sonra büyük sıkıntıya düşebilirdi. G.Saray’a yakından bakalım biraz: 1-Elazığ’dan daha fazla fırsatlar yakaladı. 2-Yekta Kurtuluş, Sneijder’ı aratmadı. 3-Riera, oyuna iyi başladı ve kademeye çok iyi girdi. Hücuma desteği de esirgemedi. 4-Melo, oyunun farklı evrelerinde yerine göre hücumu yerine göre de defansif ouyunu iyi oynadı. Brezilyalının kontralara çıkma isteği de olumluydu. 5-Göbekte Selçuk, maçın gidişatını iyi okudu ve lazım olan çözümleri uygulayan bir karakter ortaya koydu. G.Saray’ın dünkü en büyük noksanlığı ise Elazığspor’un defansta verdiği belirgin boşluklarda Burak’ın sık sık ofsayta düşmesiydi. 3-1 kaybetse de Elazığspor, G.Saray karşısında hiç de pes etmedi. Yılmaz Vural’ın oyuncularına uygulatmak istediği oyun kalıbından dışarı çıkmadılar. Onlar adına güzel bir durumdu. Ancak Vural’ın yerinde ben olsaydım, Bilica’yı oynatmazdım. Yerine oynayacak başka kimse yok mu? Eğer yok idiyse sahaya 10 kişi çıkmayı tercih ederdim; en kötü bir gölge koyardım(!)..