BİR takım düşünün, Mondragon degaj yapacak, Bratu kendi hüneriyle gol atacak. Başka... Başka hiçbir şey yok. Ne oyun kurgusu var, ne oyun felsefesi, ne de disiplin.
Şaşılacak şey. Denizlispor oyunun ilk bölümünde pozisyon zenginliği yakalıyor, devamlı sağdan ataklar yapıyor, G.Saray'ı abluka altına alıyordu. G.Saray şaşkındı. Neden şaşkın olmasın? Hatlar arasında hiçbir bağlantı yok. Orta sahadan bitirici bir top çıkmıyor, orta sahanın bütün hakimiyetini Denizlispor'a bırakıyorlardı.
Rakip, sağdan soldan bindirme yapıyor, G.Saray yine şaşkın. Uzun zamandır oynamayan Hakan Ünsal, bölgesinde gidip geldi. G.Saray, dalgalandı, durdu. Fatih Terim baktı olmayacak, oraya bir tampon yapmaya çalıştı ve Hakan Ünsal'ın önüne ağır olan Abdullah'ı soktu. Biraz dengelemişti sanki. Ama dedim ya, bir takımın beyni olmazsa, saha içi yönetmeni olmazsa hiçbir şey yapamaz. Sezon başından beri söylüyorum. Bu takımın orta sahasında oyunu okuyacak adamı yok.
Tam teslimiyet
Yok işte yok. Fatih Terim de bunu görüyor ama bir şey yapamıyor.
Ersen Martin, kanatlardan gelen ortalarda her topu alıyor, G.Saray'ın göbeğini adeta delik deşik ediyordu. Öyle ki, G.Saray defansı her atılan ara toplarda sallantıya uğruyordu. Öyle bir top da geldi, kaleci Mondragon'un da yapacak bir şeyi yoktu. Ceza sahası dışında eliyle topu kesti ve kırmızı kartı gördü. Ve G.Saray işte bu dakikadan sonra teslimiyeti kabul etti. Bir takımda hırs olmazsa, bir takımda oyun kurgusu olmazsa olacağı budur.
Galatasaray ruhunu teslim etmiş gibiydi. Arzu olmayınca kazanmak da olmaz. Galatasaray nasıl toparlanır? Onu bilemem. 15 günlük aradan sonra Galatasaray'da bir değişim bekliyorduk ama hüsranla sonuçlandı. Galatasaray'ın bu gidişi iyi değil. Adeta bir depresyon içine girdiler. Bu depresyondan nasıl çıkarlar onu da ben bilmem. Onu bilecek olan teknik adamdır.