DAHA maç başlamadan tüm heyecanımı kaybettim. Düşünün, dostlukları ve rekabetleri yüzyıla dayanan iki büyük kulübümüz sahaya çıkıyor, ama tribünlerden, Fatih Terim'e küfür ediliyor.
Dünyada, en saygı duyulacak varlık annelerimizdir. Onlara çok şey borçluyuz. Ne yazık ki, dün gece bunu bilmeyenler vardı. Fatih Terim'in annesine küfür edenleri kınıyor ve onlar adına utanıyorum.
Tam maça döndük, futbola kavuştuk derken, bu kez ‘‘Meşale savaşı’’ başladı. Meşaleler, mancınıkla atılır gibi, rakip seyircinin üstüne atılıyordu.
Bu meşaleler, tribüne nasıl girer aklım almıyor.
Hayret...
Nihayet maç
Beşiktaş maça iyi başladı. Sol kanattan akın akın geldiler. Prates ve Sabri, Tümer ile İbrahim'i tutamıyorlardı. Beşiktaş savunmanın arkasına adam kaçırıp net pozisyonlar buluyordu. Ama dakikalar ilerledikçe ve özellikle Beşiktaş golleri kaçırınca, G.Saray oyunu dengelemeye başladı. İlk yarının sonlarına doğru, iki kez Beşiktaş savunmasını boş yakaladı. Ama, G.Saray'da golü bulamadı.
Sarı kırmızılı takımda oyuna ağırlığını koyan isim Ayhan'dı. Ayhan, dinamik, çalışkan, hırslı ve arzuluydu. Oyunu yönledirdi. Yetmedi, İlhan Mansız'ı kontrol altına aldı.
İkisi de şah dedi
İkinci yarıda önce Lucescu hamle yaptı. Ahmed Hassan'ı, arkasından Sinan'ı, sonra da Okan'ı oyuna sokup, G.Saray'ın defansını abluka altına almak istedi. Fatih Terim de, kısasa kısas deyip Hasan'ı oyuna aldı. Hasan'ın sürpriz çalımlarıyla Beşiktaş savunmasında açık aradı. Ardından Batista ve Abdullah'ı oyuna sürdü.
G.Saray'da Beşiktaş kalesine şut atmak düşüncesindeki tek oyuncu Sabri'ydi. Sabri, kendi pişirdi, kendi yedi. Kaleye attığı hemen hemen her şutta pozisyonu kendisi hazırladı. Savunmada Bülent, Frank De Boer ve Orhan sabit oynadılar.
Bir büyük maç daha geride kaldı. Bana göre, ikisi takımda birbirinden ürkmüştü. Yenilecek bir golün korkusunu yaşadılar. Kısacası, ne Beşiktaş, ne de G.Saray dün 3 puanı haketmedi.