BURSASPOR, cezası nedeniyle Süper Lig’deki son maçını Sakarya’da oynadı. Ben de, iddiası kalmayan G.Saray’ı bırakıp Sakarya yollarına düştüm, Atatürk Stadı’ndaki yerimi aldım.
10 bin taraftarıyla Sakarya’ya gelen yılların Bursaspor’unu izlerken içim ‘cız’ etti. Çünkü, zirveye değil, düşmemeye oynuyorlardı...
Ve maç başladı... ‘Gözler sahada, kulaklar cep telefonlarındaydı’ derken, Akçaabat Sebatspor, ilk golü kalesinde gördü. Tribünlerde bayram coşkusu. Gülen yüzler karşımda. Sevinç çığlıkları altında sahaya atılan yabancı maddeler, maçın zaman zaman durmasına neden oluyor. Telefonlar durmadan çalıyor. Devamlı atak oynayan Bursaspor, golü atınca sevinçler, çığlığa dönüşüyor. Yine telefonlar çalıyor. Bu kez gelen haberler, taraftarı sarsıyor, sevinç, hüzne dönüşüyor, tribündekiler adeta çöküyor. Diğer statlardan gelen gol haberleri, yeşil beyazlı taraftarları kahrediyor. Çünkü, kazanmaları bile yetmiyor kümede kalmalarına...
Daha önceleri nerelerdeydin...
Maçın ikinci bölümünde taraftarların sahadaki mücadeleyle hiçbir ilgisi yok. ‘Bu maçı nasıl olsa kazandık’ diyorlar. Ligdeki kaderin başkalarının elinde çünkü. Telefonlardan gelen haberler ümitsizliğe itiyor Sakarya Atatürk Stadı’nı dolduran Bursasporlu taraftarları. Ve kulaktan kulağa fısıldanan acı sözler: ‘Galiba biz düştük arkadaş.Koca çınar devrildi...’
Ve bu hüzün, yerini öfkeye bırakıyor, Sakarya Atatürk Stadı’nın gıcır gıcır koltukları kırılıyor, yerlerinden sökülüp sahaya atılıyor, ateşe veriliyor...
Takımlarının küme düşmelerine üzülmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Tamam, anladık. Ama bu düşüşe Sakaryalılar mı neden oldu? Yazık, günah değil mi kardeşim?
Ligin çınar ağacı, bir anda devrildi. Suçlular kimse iyi düşünmeli. Geçen yıl çekirge sıçradı, bu sene son maçta düştü. Ve Bursaspor da kaderinin son maçında cezasını çekti. Daha önceleri nerdeydi? İşi sıkı tutsaydın, başına bunlar gelmezdi.