ASLAN’ın pençeleri dökülüyor. Geçtiğimiz hafta ezeli rakip Fenerbahçe karşısında hüsrana uğramışsın, ben "şu Kayserispor maçında bir şeyler yapıp taraftarımı sevindireyim, gıdıklayayım, iyi bir futbolla gönlünü alayım" demen lazımdı. Ama neredeee?
Skibbe, uzun zamandır oynamayan Ferdi Elmas’ı sahaya sürüp neler yapacağını görmek istedi. Ancak ondan da bir şey olmadı.
Bırakın onu, futbol literatüründe bir oyun felsefesi vardır. Nedir bunlar?
Verkaçlar yapacaksın. Kanatları etkili bir biçimde kullanacaksın. Topu kazanmadan önce düşünce zenginliğini beynine yerleştireceksin. Rakibin arkasına sarkıp hedefe gideceksin. Bunların hiçbirisi dün akşam sahada yoktu.
Uzun zaman oyunun kontrolü Kayserispor’daydı. Tolunay Kafkas, çıldırdı. Nasıl çıldırmasın? Aghahowa’nın maç boyunca kaçırdığı goller genç teknik adamı adeta deli etti. Yakaladıklarını atsa, Galatasaray da havlu atardı. Galatasaray’da Milan Baros, şaşılacak bir şekilde top oynuyor. Pozisyona girmeye çalışıyor, ama bir türlü gol yollarında isabet bulamıyor.
Sadece isimleri var
Hele Galatasaray’ın defansı hem kanatlardan, hem de ortadan su borusu gibi... Dalan akıyor. Bir türlü suyu kesen vana çalışmıyor. Galatasaray’ın derdi yalnız bununla kalmıyor. Parmakla sayılacak sayıda gol pozisyonuna giriliyor.
Galatasaray’da birçok oyuncu bireysel anlamda çok iyi. Ancak isimleri var, sahada kendileri yok. Böyle bir takımı kamçılamak için iyi bir kenar yönetimi gerekli diye düşünüyorum. Çünkü Galatasaray, her maçını ah ile vah ile oynuyor.
İlk bölüm bitti, dışarı çıkıp "hava alayım" dedim. Bir baktım numaralı tribünden büyük bir kalabalık stadı terkediyor. İçimden "hayırdır" diye geçirdim. "Hem ıstırap çekiyoruz, hem de üşüyoruz. Üşüyeceğimize, gidelim" diyorlar. Artık gerisini siz anlayın... Aghahowa kaçırdı, Tolunay, kafasındaki bereyi yere attı. Daha sonra Galatasaray da golü...