Paylaş
VENEDİK’teyiz. Mayıs ayının ilk onunda. Yağmur, alışılmamış bir olay değil. Yeni olan yağmurdan sonra Venedik’in muayyen sokaklarını ve başta San Marco Meydanı’nı suyun basması; anında plastik torbaları yetiştiriyorlar, suni çizmelerle geziyorsunuz. Elgiz Müzesi Venedik Bienali’ne bir ziyaret tertipledi müze dostlarıyla birlikte. Ama daha ilginci Demet Sabancı Çetindoğan’ın başkanlığını yürüttüğü T-One derneği, Elgiz Müzesi kurucusu Sevda Elgiz organizasyonunda, Venedik Belediyesi ve Pesce di Pace vakfı başkanı Nadia de Lazzari, Veneto bölgesi Türkiye fahri konsolosu Filippo Olivetti’nin işbirliğinde bir de konferans tertiplendi. Filippo Olivetti ve eşi Türklerin yoğun olarak bulunduğu Veneto bölgesinde Türkiye’yi çok iyi temsil ediyorlar ve yurttaşların işleriyle yoğunlukla ilgileniyor. Bir fahri konsolosun yapacağından daha fazlasını yerine getiriyorlar. Bunun dışında hiç şüphesiz ki Türk Hava Yolları’nın büyük desteği oldu. Milano Başkonsolosu Mehmet Özöktem’in de desteğini belirteyim. Konferansta Venedik Türkiye ilişkileri ele alındı. Asıl önemlisiyse Marco Polo’nun 700. ölüm yıldönümü.
SEYAHATNAMELER İÇİNDE EN ÇOK TARTIŞILANI ONUNKİ
Marco Polo, dünya tarihinin ilginç bir seyyahıdır. Seyahatname yazmak Mısırlı hekim Şinoe’den beri bir adet, yani milattan önce 13. asırdan beri kaleme alınan seyahatnameler var. Onların içinde Marco Polo’nunki en çok tartışılanı. Yüz elliye yakın kopya var. Bunlar matbaadan evvel yazılmış el yazmalarıdır. Marco Polo seyahatnamesinde birbirini tutmaz kelimeler var. Bazı olaylar yazılmamış. Mesela Çin Seddi’nden niye bahsetmiyor diyorlar. E oradan geçmedi çok açık. Ama buna karşılık banknottan (Çin ve Moğol banknotu ilginç bir gelişmedir ve ortaçağların harikasıdır), silahlardan, kağıttan bahsetmektedir. On üçüncü asırdan beri var olan bu seyahatname bazı atlaslara da -Barselona Atlası, Katalan Atlası gibi- yardımcı da olmuştur. Yalnız şu konunun üzerinde duralım. Kendisinden evvel gezenler vardır. Asya’dan bahsedenler vardır.
Mesela, Benjamin Tudela bir Yahudi seyyah olarak Bizans İmparatorluğu ve Türklerin bulunduğu bölgelerden geçti ve çok önemli bilgiler verdi, yorumlar yaptı. Kendisinden sonra Asya’yı gezenlerin içinde de en başta İspanya elçisi yani Katalunyalı Clavijo ve Bertrandon de la Broquiere (15. asır başı), Hans Schildberger (yine 15. asır başı) gibi seyyahlar var. İbn-i Battuta’yı hepimiz tanıyoruz. Türklerin bulunduğu Volga boyu ülkelere ilk giden İbn-i Fadlan’dır. Bu önemli eseri, muhteva ve analizini dünyaya Zeki Velidi Togan tanıttı.
Şunların üzerinde durmamız gerekir. Bazı konularda Marco Polo eğlenceli bir üslup hatta abartıya gidiyor. Eski seyahatnamelerde vazgeçilmez bir unsur. Ama bazı şeylerde de iyi bilgiler veriyor. Çin, Hindiçini, Endonezya ve Seylon Adası gibi olaylar üzerinde. Her halükârda Latinceyi dahi bilmeyen o çağlar için fazla münevver sayılmayacak biri ama iyi bir denizci ve babası gibi tüccar. Dünyadan ticaret kaybolsa, bizim Ömer Lütfü Barkan Hoca’nın dediği gibi, Venedikliler onu yeniden keşfederdi. Bu çok önemli bir unsur. Dolayısıyla Anadolu’da Trabzon ve İstanbul’dan başka bir yeri pek zikretmeyen, ki İstanbul da Haçlılar istilasından geçtiği için Ayasofya ve birkaç manastırın dışında çok aciz bir merkezdi, Anadolu üstündeki kervansaraylardan ve başka şehirlerden söz edemeyen bir yapısı vardır. İran’ı, Kubilay Han prenseslerinden birini İlhanlı Hanları olan kuzene götürdükleri, refakat ettikleri için tesadüfen gördü. Moğol İmparatorunun Çin’de olduğu (Kubilay Han zamanı) ve İran’da İlhanlılar hüküm sürdüğü önemli bir periyoda baktı. Bu nedenle kendisi daha evvelden bu bölgelere giden Plano di Carpini gibi rahiplerden bu yana tamamıyla gözlemci olarak bakan, kilise adamı olmayan biri. Bu bilgilerin çok yararlı olduğu bir gerçek. Ama bütün Orta Çağ yazıtları gibi ihtiyatla değerlendirilmesi gerekiyor. İkinci bir nokta üzerinde durmalıyız, bu bilgiler bizim için orijinal fakat her zaman için yan bilgilerle birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Unutmayalım, orta zaman tarihinin modern zamanlara geçişinde en önemli bir dönem. Türkiye’de bu gibi araştırmalara da bakılması gerekiyor ve bizim kendimiz bu kanala girmeliyiz.
Diğer çok önemli bir husus İstanbul tarihidir. 13. asır sonundaki İstanbul -ki bu dönemden sonra Marco Polo artık Venedik’te bir tüccar olarak oturmaya başlamıştır- yani 1200’lerin sonu Türkiye tarihi için önemlidir, Bizans için de önemlidir. Çünkü o tarihlerde Bizans IV. Haçlı Seferi denen faciayı yaşamasından itibaren neredeyse bir asır geçirmişti. Toplumun ve büyük şehrin tarihinde büyük değişiklikler meydana gelmişti.
700. yılında Marco Polo’yu anmak önemli. Akdeniz çocukları projesine Lübnan, Yunanistan, İtalya ve Türkiye’den de İta okulları, Lütfi Banat ve Evrim Okulları katıldı. Özellikle bu projeye katılan İtalyan ilkokulları çocuklarının resimlerinden oluşan projelerini gördük. 7 Mayıs Salı günü görkemli Palazzo Mocenigo Müzesi’nde “Alphabet Marco Polo, Venedik İstanbul” sergisinin açılışını Venedik Belediye Başkanı ile birlikte yaptık. Ve burada çocukların bazı resim sergilerine bakıldı. Demek ki artık yeni nesillere mevcut aletlerin dışında yeni ilgi alanları uyandırılıyor ve Venedik’le İstanbul gibi zengin eski merkezlerin bıraktıkları miras gelecek için önem kazandığından bu gençlere okutuluyor.
Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro
TÜRK MEDENİYETİNİ ANLAMAK İÇİN...
Gezilerimizde bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Akdeniz şehirleri bizim için sadece güneş, deniz ve yemek değil. Bu benzerlik Türkiye’de de var. Başka benzerlikler peşinde olmalıyız. Aslında Türk medeniyetini anlamak için coğrafi sınırlar İran’dan başlar İspanya’ya kadar uzanır. Son zamanlarda Cenova’da gördüğümüz gibi, İtalyan şehirlerinin tarihi şehirlerin Türkiye’ye olan yakın ilgisinden dolayı birlikte çalışmalar görülüyor. Bunun artması lazım. İtalya’da okuyan kalabalık sayıda Türk genci var. Bunların İtalyan kültürüne sahip çıkacak kadar bu dili öğrenmeleri ve alaka duymaları biraz da iki taraftan müşterek faaliyetlerin desteklenmesiyle mümkün olacak gibidir. Konferans, Türk gençlerinin ve İtalyanların dikkatini çekti. Gençlerden gelen birkaç sorudan da bu anlaşılıyordu. Yazar Pieralvise Zorzi de Venedik tarihi ve Marco Polo üzerine çalışanlardan. Doğrusu konuşması ilgi çekiciydi. Bence bazı karalamacı, şüpheci veya abartıcı efsanelerin dışında Venedik’in hayatını ve Marco Polo’yu ilginç bir şekilde ele aldı.
Venedik’in aristokrasisi bizim bildiğimiz feodal Avrupa aristokratları gibi değil, “patrici” sınıfıdır. Yani paralı tüccarlar. Bu aristokrasi gayet eski ailelerden oluşuyor. Hatta birçok Fransız, Alman barondan ve konttan daha eski soylular olduğu söylenebilir. Bugün eski saraylarını koruma mücadelesindeler. Venedik’te bir konağı korumak az bir şey değil. Ama buna rağmen bizdeki gibi yap sat kültürüne girmemeye gayret ediyorlar. Şüphesiz onların da ihtiyacı var ve parayı seviyorlar. Venedik’i korumak için İtalya gayretini tabii ki gösterecek. Ama dünyanın Venedik için gösterdiği gayret hiçbir şekilde istenen düzeyde değil. Mısır eserlerini korumak için Avrupalılar ve ABD’liler çok cömert davrandılar, bu güzel. Ama bu işi aynı zamanda müzelerine birtakım eski Mısır parçaları kazanmak için yaptıkları anlaşılıyor. Çünkü Venedik böyle bir gayret karşılığında o kadar cömertçe mal dağıtmaz.
BU SENE GÖÇ VE MÜLTECİLER GÜNDEMDE
- 1895’te temeli atılan ve dünyanın en prestijli, en seçkin kültürel kurumlarından biri olarak kabul edilen Venedik Bienali’nde iki yılda bir olmak üzere; bir yıl sanat bir yıl ise mimarlık sergisi düzenleniyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın koordinasyonunu üstlendiği Venedik Bienali Türkiye Pavyonu ise Türkiye güncel sanatını derinden etkileyen ve dünyada saygın bir yer edinen 50 yılı aşkın sanat pratiğinde; resim, enstalasyon, video ve performans üretimlerine eğilip; göç, yerellik, kimlik, kültürel farklılık ve toplumsal cinsiyet gibi konuları ele alan Gülsün Karamustafa’nın bienale özel ürettiği eserlerine yer verilmiş. Bienalin en yüksek ödülü olan yaşam boyu altın aslan ödülü de bu sene Nil Alter’e verildi. Gülsün Karamustafa, genç kuşaklar için en etkili sanatçılardan biridir. Türk pavyonu da hayli orijinal, birtakım pavyonlar da öyle. Bu sene göç ve mülteciler aktif konu olmuş. Çok enteresan ve kalabalık bir izleyici var. İklim çok müsait gitmese de mayıs ayında ziyaretçisi bol ve kasıma kadar devam edecek. Adriano Pedrosa’nın küratörlüğünü üstlendiği “Yabancılar Her Yerde” başlıklı 60. Uluslararası Sanat Sergisi, 20 Nisan – 24 Kasım 2024 tarihinde gerçekleşecek.
Paylaş