Paylaş
GEÇEN hafta sonu 13-14 Ocak tarihlerinde Tahran’da başlayıp (burada Prof. Mustafa Aydın konuşmuş) Mazenderan’da devam eden İran’ın dünya ülkeleriyle kültürel ilişkileri üzerine bir uluslararası konferans toplandı. Bu, kültürel olduğu kadar da hiç kuşkusuz kültürel yayılımın siyasi yönünün de tartışılacağı bir konferanstı. Güneydoğu Asya, Orta Asya ve Kafkaslar ve Uzak Asya ülkeleriyle İran ilişkileri üç ayrı kentte tartışma konusu yapılmış. Mazenderan’da Orta Asya ve Kafkasya oturumları yapıldı. Mazenderan Üniversitesi’nin kampusu Babolser denen komşu şehirde. Ülkemiz adına profesör Hüseyin Hatemi, profesör Ali Güzelyüz, ben ve Kaan Dilek vardı. Hatemi Hoca’nın, Ali Hoca’nın ve Kaan’ın Farsçaları akıcı, zengin... Farsça ve Fars kültürü bizim için mühim, kültürel yapımız için daha da mühim. Bunun üzerinde önemle duruldu. Türkler ne olursa olsun Fars dilinden çok uzaklaşmıyor; her zaman onu sevenler, uğraşanlar çıkıyor.
KENDİNE HAS BİR MİLLİYETÇİLİK
Tahran’da ve Mazenderan’da nümayiş ve gösteri görmedik. Zaten herkesin söylediği gösteriler çok yaygın olmamış. Daha ziyade Meşhed’de başlamasına rağmen taşra kentleriyle sınırlı kalmış ve Türk diplomatların da özellikle eski büyükelçimiz Selim Karaosmanoğlu’nun da belirttiği gibi Washington’un ve Trump’ın ekşi üslupla müdahalesi nedeniyle gösteriler kendiliğinden dağılmış. Çünkü İran ülkesinin kendine has bir milliyetçiliği var ve Trumpvari çirkin müdahalelerin kabulü mümkün değil.
FİRDEVSİ BEYİTLERİYLE AZENDERAN TASVİRİ
Mazenderan bizim Karadeniz’le Antalya arası bir iklime sahip. Tarihte bereketli ve güzel bir şehir olarak bilinir. Konferansın sunucusu Firdevsi’nin 1000 yıl önceki muhteşem eserinden (Şehname) Mazenderan’ı tasvir eden beyitleri okudu. Bir üslup harikası, bütün zamanların en büyük şairi burada bir saz şairinin üslubunu taklit etmiş.
“Ki Mazenderan Şehri Ma yad bad / Ki Şehrimiz Mazenderan hep hatırda kalsın, unutulmasın” diye başlıyor. Dağlarını, çiçeklerini tasvir ediyor. “Hava hoşgüvar, zemin purnigâr / Ne germ u ne serd hemişebehar. (Hava hoş esintili, zemin güzellik kaplı / Ne soğuk ne sıcak; her zaman bahar.)”
ESERLER FAZLA AMA AĞRI DAĞI DAHA YÜKSEK
Sunucunun Farsçası güzel, şiirleri okuyuşu güzel. Payitahtta olsun, eski payitahtta olsun, ortaçağdan kalma kasabalarda eli kalem tutan ve ortaya çıkıp konuşanlar lisanlarını biliyorlar, dilleri Farsçaya hâkimler veya Azerbaycan Türkçesini de çok iyi biliyorlar. Bu mevsimde doğrusu İran’da da hava tatsızdı. Kültür Ataşesi Abdolreza Rashed’in tertibiyle bir anda Hazar kıyısında bulduk kendimizi. Çok fazla yer gördüğüm söylenemez ama kulağım bayram ettikçe ruhum da açılıyor. Dönüş yolunda Elburz Dağları’nı geçiyoruz. Birdenbire Demavend karşımıza çıkıyor. Yol arkadaşım Muktederi Bey, bu asrın Melik-üş-şuarâ (Şairlerin Sultanı) unvanlı şairi Behar’ın beytini okuyor. “Ey divi sefid-i pay-i derbent / Ey kunbeti Giti, ey Demavend. (Ey beyaz devir ayağı dağ geçidi / Ey dünyanın kubbesi, ey Demavend.)” Herhalde Demavend üzerine yazılan ve saza söze dökülenler, Ağrı Dağı’nın miktar olarak çok üstünde ama aslında Ağrı Dağı daha yüksek. Bir memleketin dağlarını daha da yükselten, ovalarını bile daha da yeşillendirenlerin oranın şairleri ve bestecileri olduğunu bir kere daha anladım.
YAPI KREDİ 5 BİN KİTABA ULAŞTI
YAPI Kredi Yayınları benim çocukluğumdan beri yoğun yayınlarıyla tanınan bir kurum. Kazım Taşkent’in bu konuda ciddi ve ilkeli bir yayın politikası vardı ve Şevket Rado, Yılmaz Öztuna gibi çalışkan yayıncılar ve yazarlar bu kurumu yönetirdi. Doğan Kardeş Yayınları Türk çocuklarının kaç kuşağını yetiştirmiştir. Hayat Tarih dergisi tarih okumayı ne kadar sevdirdi ve yaydı? Bizzat tarih dalındaki yayınların sayısını şimdi söylemem mümkün değil. Yapı Kredi sadece 5 bin kitabın değil, dergilerin ve ilave tarih gazetesi gibi yayınların da listesini yayınlamalı. Bu hafta 5 bininci kitap için bir kutlama yaptılar. Maalesef grip nedeniyle katılamadım.
Üzerinde durmak istediğim bu yayınların en tepesinde oturan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’un arşivinden hoş bir kataloğun ve belge değerlendirmesinin bu sıralarda çıkmış olması. ‘Baki Muhabbet’ başlıklı edebiyat tarihimizin seçme mektuplaşmalarından örnekler olan muhteşem bir derleme. Katalog fevkalade güzel. Malum Arap harfleriyle Türkçenin matbaa baskıları okunuyor ama elyazısını nedense millet sökmek istemiyor. Bunun nedeni paleografya ve diplomatika dediğimiz bu daldaki anahtar kitapların ve rehberlerin kıtlığıdır. ‘Baki Muhabbet’ böyle bir ihtiyacı karşılıyor. Ömer Koç Fransızcası mükemmel olan nadir Robert Kolejlilerdendir. Tahsil hayatında Latince ve Yunancaya da aşina olduğu anlaşılıyor. Fakat bizim dönemimizin Türk aydınlarında görülmeyen bir vasfı daha vardır: Osmanlıca metinlere düşkünlüğü ve devamlı eğitim görmesi. Bu katalog ve derleme ve onun birçok katalogları arasında en özgün yere sahip olanı. Çünkü gerçekten başka arkadaşların da söylediği gibi elyazısını okutmayı öğretecek bir seçki. Ümit ediyorum ki Yapı Kredi Yayınları Ömer Koç’un yolunu izleyerek Osmanlı paleografyası ve diplomatikası yani (resmi evrakı okumayı öğreten dal) ve diğer alanlarda öğretici seçkiler yapar ve bunları yayınlar. Sadece bu değil, mesela bir zaman birkaç neslin çok iyi okuma-yazma öğrendiği Süheyl Beke’nin ‘Osmanlı Paleografyası 1-2’ başlıklı kitaplarının (DTCF yayını) tekrardan basımı bunun bir devamı olabilir. Ömer Koç’u seçtiği vesikaların isabetinden ve titiz yayınından dolayı bu dalda örnek göstermek gerekir.
Paylaş