Paylaş
1986’da Berlin Freie Universitat’ta bir dönem hocalık yaptım. Dehşet içinde kaldığım bir gözlemim oldu. Almanlar tarihçi milletlerdendir, tıpkı Macarlar ve İranlılar gibi. Tarih her evde konuşulur. Lise öğretmenleri arasında bile umumi tarih bilgilerinin derinliği insanı hayrete sevk eden bir topluluktur Almanlar.
FAŞİZMİN NEDENİ
Mihmandarlık yaptığım yıllarda lise öğretmeni gruplarıyla yazları 10-15 günlük turlar yapıyordum. Bu geziye katılanlardan bazılarıyla da sonra dost olduk. Almanya’ya gittiğim vakit ziyaret de ettim. “Eğitimin düzeyini kaybettiğinden, yavanlaştırıcı programlardan” ve “umumi tarih bilgisinin gittikçe ihmal edildiğinden” söz ederlerdi.
“Geçirdiğimiz faşizm çağdaş tarihi öğrenmemekten olmuştur, onun üzerine yoğunlaşmalıyız’ diyen bir düşünce hâkim” diyorlardı. O vakitten sonra yıllar geçti. Galiba 10-15 yıllık sürenin sonunda ders verdiğim Siyasi İlimler Fakültesi’nde rastladığım öğrencilerin bu yozlaşmanın ürünü olduğunu gördüm. Almanya tarihi için öncelikli olan 1648 yılında imzalanan Vestfalya Antlaşması hakkında bilgileri çok zayıftı. Antlaşmanın sadece Otuz Yıl Savaşları’nı sona erdirdiğini hatırlıyorlardı. Oysa bu barış antlaşmasıyla modern Avrupa’nın diplomatik sistemi, laik hukuk düzenine dayalı uluslararası ilişkileri, farklı mezheplerin kabulü ama aynı zamanda da kamusal hayata müdahalelerin azaltılması dönemi başlamıştı.
KÖTÜ DERS KİTAPLARI
Bir müddet sonra Fransız liselerini bitirenlerin Fransa’nın en parlak zamanını yani 16, 17 ve 18. asra ait bilgilerinin sınırlı olduğunu gördüm. Mazideki tarih eğitimimizin çok yüz ağartıcı olduğunu söyleyemem. Kötü ders kitaplarını hiç okumayan öğrencilerinden biri bendim. Dünyada tarih kitabı mı yoktu? Zamanla tarih ders kitapları Avrupa’da saptırılmış bir ideolojiyi aşılamaya başladı. “Biz üstündük, demokrasiye doğduk” deniyordu. Oysa demokrasi çok uzun bir zaman Avrupa kıtasında daha doğrusu kıtanın dışında İngilizce konuşan milletlerin özelliği olarak kalmıştır. Latinlere geçişi ve yaşama şansı hele Orta Avrupa ve Doğu Avrupa için bu gibi efsaneleri ihtiyatla karşılamak gerekir.
ABD’NİN ÜSTÜNDE
Tarih öğretiminde ve eğitiminde merhaleler kat edildiği doğrudur. Bunun aslında kıtası da yoktur. İran’da veya Hindistan’da da bu alanda çok parlak uygulamalar görülür. Her halükârda Rusya’daki tarih eğitimi ABD’nin katbekat üstündedir. İsrail’de tarih milletin hayatı için kurtarıcı bir ilaç gibidir.
ÖĞRETMEN YETİŞMELİ
Maalesef tarih eğitiminde de bütün öbür dallarda olduğu gibi iyileştirme değil gittikçe gerileme içindeyiz. Çareyi seçimli derste bulmak iş değil. Matematik, müzik, fen bilimleri, tarih ve edebiyat gibi dalların seçimlik olmaya ve gençlerin eğitim hayatında birkaç yıl bile olsa programdan çıkarılmaya tahammülü yoktur. Düpedüz yarım yamalak insanlar ortaya çıkar. Bunlar sırf Batı medeniyetinin değil Sümerlerden beri bütün eğitim faaliyetinin esası olan dallardır. Çocuklarımıza grameri, matematiği, tarih ve edebiyatı öğretemiyoruz.
Palyatif tedbirlerle düzeltemeyiz. Öğretmenleri yetiştirmemiz lazım.
YENİDEN DÜZENLENMELİ
Son kararlarla defteri yeniden karıştıran özel okullar eminim ki tarih öğretmenlerinin yarısını kapının önüne koyacak. Bu gerçekten ihtiyaç fazlasından değil tarih eğitiminin kurum olarak oturmamasından ve bir tarafa itilmesinden ileri geliyor. Bütün taşranın üniversiteleri tarih bölümleriyle dolu ama yine de istenen kalitede tarih öğretmeni yetiştirilemiyor. Tarih öğretmeni olacak insanların liseden yetiştirilmesi lazım. Bu da gülünç bir şekilde Sosyal Bilimler adını taşıyan, aslında Beşerî Bilgiler adıyla anılacak liselerin örnek bir şekilde yeniden düzenlenmesiyle mümkün olabilir.
CEZERİ’NİN MUHTEŞEM MAKİNELERİ
İSMÂİL b. Rezzâz el-Cezerî miladi 12., 13. yüzyıl kavşağında yaşayan bir mühendis. Mekaniğin ilkelerini tespitinde ne derecede rolü olduğunu tespit etmek için “Kitâb fî marifeti’l-hiyeli’l-hendesiyye” adlı eseri tetkik edilmelidir. Kitap mühendislik uygulamalarıyla ilgili olarak bugüne ulaşan en eski elyazmalarından biri olma özelliğine sahip.
DİYARBAKIR’DA YAZILDI
El-Cezerî’nin bu muhteşem kitabı bundan 820 yıl evvel Artuklu Sarayı’nda Diyarbakır’da yazıldı. Kısaca “Kitab-ül Hiyel” diye biliniyor. Artuklu Devleti’nin mimari, metal, maden çalışmaları ve bu mimariyi besleyen diğer dallarda camcılık gibi üstünlüğü tartışmasız. Güneydoğu topraklarımızdaki bu devletçiğin sanayi ve zanaatlarda son derece göze battığı açık. El-Cezerî de bu devletin gözde bir müşaviri ve teknik adamıydı. Artuklu zamanı Mezopotamya’nın uzun yıllar Roma’dan sonra en zengin ve mutlu dönemi yaşadığı bir devriydi. Coğrafya demek ki “kader” değil, şartları bazen insanlar ve devlet yönetimi kendi yaratabiliyor.
AYAZAĞA’YA İNMEDEN
Şu anda “Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri” adlı bir sergi Çalışkan ailesinin öncülüğüyle herkese ulaşıyor. Yeri kolay, Maslak’tan Ayazağa’ya saptığınız vakit UNIQ İstanbul’un içinde teşhir edilmekte. Bu sergide beni çok etkileyen yön açıkçası şudur: Gülhane Parkı içindeki İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ndeki Cezerî’nin aletleri makettir. İşleyişini tespit etmek ve görmek mümkün değildir. Oysa burada Çalışkan ailesinin merhum pederi Durmuş Çalışkan (1950-2018) bir mühendis olarak bu aletlerin her birini tetkik ve ölçüler içinde fonksiyonlarına hâkim mekaniklerle ortaya koymuş.
‘ÇALIŞKAN’LARA TEŞEKKÜR
Artuklu devrinin ünlü teknik fen adamı El-Cezerî kaleme aldığı büyük eserleriyle çoktan beri Doğu bilimcilerinin ve Fuat Sezgin’in bahsettiği bir mühendis fakat bu mühendisi gösterecek aletlerin teşhiri ancak bu sergiyle mümkün oldu. Serginin devamlı olması için yatırımın desteklenmesi gerekir. Babalarından aldıkları mirasa göz kulak olan, sergiyi hazırlayan merhum Durmuş Çalışkan’ın çocukları Mehmed Ali Çalışkan ve Selami Çalışkan’a Türkiye olarak teşekkür borçluyuz. Babil Kitap’tan çıkan nefis katalog da (“Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri-Herkes İçin Cezeri”) hem sergiyi gezenler için hem de İstanbul’a uzak olup merak edenler için birçok şeyin öğrenilebileceği bir yayın.
Paylaş