Paylaş
MEMLEKETİMİZDE belediye seçimleri Meclis seçimlerinden daha eskidir. Tanzimat döneminde belediye meclisleri ve Tanzimat Fermanı’yla eşzamanlı olarak teşkil edilen, vergi toplamak için teşkil edilen mali işlemleri yürüten sadece memurlar ve idarecilerin değil mahallî temsilcilerin üye olduğu “muhassıllık meclisleri” seçim ananesini meydana getirir.
İlk seçimlerde sandık usulü uygulanmazdı. Meclise girecek adaya rey verenler bir tarafa vermeyenler öbür tarafa toplanırdı. Zamanla seçim alışkanlığı değişti. İstanbullular ise bu gibi seçimleri hiç tanımazlardı. 1877 yılında ilk Meclis-i Mebusan’da Vilayet ve Belediye Kanunu müzakere edilirken Anadolu mebusları “Biz bidayeti Tanzimat’tan beri seçim içindeyiz, İstanbullular daha bu işi ilk defa tanıyorlar, seçim konusundaki teklifleri ve görüşleri bu yüzden de pek isabetli değildir” demeye getiriyorlardı.
BELEDİYE İNSANLARIN HAYATIDIR
Bugün Türk halkının hâlâ belediye seçimlerinde, kimse gücenmesin ama rey vermeyi ve belediyeciliği anladığını söylemek mümkün değildir. Kitlenin bu konudaki lakaydisi veya yanlış yönelimi büyük ölçüde politikalarımızı, yani kanun yapanları ve merkezî idari teşkilatının başındaki siyasileri de içerir. Türk halkı, devlet görevlileri, hatta okumuşlar ve çok “liberal” aydınlar bile yerel seçim ve belediyenin bir halkın hayatı, yaşam kalitesi, siyasi terbiyesi için ne kadar muhterem ve muhteşem bir olay olduğunu bilmiyorlar.
Yeryüzünde eski Yunan, Roma demokrasisi bir yana monarşilerin hükmettiği Ortaçağ Avrupa’sında fakir şehirlerin belediyeleri 15. asırdan beri işin başında bağlı bulundukları imparator, kral veya grandüklerden kısa zamanda koptular. Şehirler hür fakat fakir yerlerdi: “Havası insanı özgürleştirirdi.”
Doğu Avrupa ülkelerinde belediyecilik bu derecede demokratik bir yapıya sahip değildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki sosyalist Avrupa ülkelerinin belediye yapılanması da şüphesiz Avrupa’nın 1000 yılık geleneğine uygun olaylar değildi. Ama Hitler Nazizmi gibi korkunç bir rejime ve İspanya’da Falanjişmin militan davranışa rağmen hem orada hem İtalya’da belediye hayatının merkezî hükümete itaat ve idarî anlayışı bakımından farklı olduğu açıktır. Belediye insanların hayatıdır; onun için mühimdir. En son taviz verilecek bir daldır.
İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Fransa, İtalya gibi ülkelerde hatta tuhaftır ki Solingen gibi şehirlere bakarsanız Batı Almanya’da bile komünizm korkusuyla sağ partilerin parlamentolarda ekseriyeti almasına rağmen, belediye seçimlerinde keyfiyet değişikti. Yukarıda sözünü ettiğimiz Solingen şehrinin komünist belediye reisi vardı. Fransa ve İtalya’da bu olay daha yaygındır. Sağ partiyi seçen seçmen reyini komünist partiye verebiliyordu. Niçin diye sorulduğunda da “Adamlar çalışıyor ve dürüst” cevabı alınıyordu. Britanya’da halkın belediyeleri çok sıkı ve amansızca denetlemesi bir ananedir. Bu nedenle oralarda da dar bölge sistemindeki parlamento ve yerel seçimlerin teşekkülünde farklı partilere eğilim gösterilebiliyordu. Türk halkı hâlâ tuttuğu partiden (bilhassa merkez partiler seçmeni) belediyede de vazgeçmiyor. Bu çok bilinçsiz ve manâsız bir inattır.
DEĞİŞMESİ GEREKEN ZİHNİYET
Büyükşehirlerde yeni göç edenler bu konuda daha teşkilatlı ve buyurucu rol oynayabiliyor. Nesiller yerleştikçe bir rehavet çöküyor. Bugün İstanbul’da 20 belediyede başkanlar Karadeniz’den, 11’inde Doğu Anadolu’dan, sadece 4’ü Marmara Bölgesi’nin yerlilerinden. Bölgeciliğin kendine ait kanuna uygun olsa da tasvip edilemeyecek yerel partizan eğilimlere dayandığı, nepotizmin güçlü olduğu anlaşılıyor. Haklı görülmesi mümkün olmayan “Önce bize”, “Biz olursak imar kanunlarını da hallederiz” zihniyetinin hâkim olduğu bir gerçektir. İhtiyaçların ve nüfus yığılmasının ötesinde İstanbul ormanlarına varana kadar bu gibi spekülasyonların ve hoşgörülemeyecek örgütlenmelerin kurbanı oldu.
Bu seçimde değişik eğilimler görülmeye başladı. “Parti başka, belediye başka” zihniyetine karşı çıkanlar var. Açık söyleyelim Nasuh Mahruki’nin seçimin rahat geçeceğini düşünen seçmenlerin hâkim olduğu Beşiktaş bölgesinde problemleri kavrayarak ortaya çıkması, ortadaki partilerin kendince kemikleşmiş aday seçme mekanizmasına karşı seçime girmesi takdir edilecek bir davranıştır. Bu kararı beğenmeyen beğenmez, isteyen partili yine tuttuğu partiye rey verir.
Muğla’nın Ula belediyesinde Yunus Emre Arapoğlu bağımsız olarak adaylığını koydu. Ne kadar şansı olduğunu hiç tartışmaya bile lüzum yok; olsa da olmasa da bu değiştirici bir çıkıştır. Parti merkezlerinin bilgisiz hâkimiyetine karşı her yerde hatalar var.
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin Hanım şanslı, başarılı bir aile bakanıydı. Büyükşehrin başkanı olarak diğer ilçe belediyelerle son derece iyi ilişki götürür. Anketleri izler, dinamiktir. Ankara’da CHP’ye bağlı Mansur Bey’in tekrar aday olması bizim milletimiz için bir şanstır. MHP kökenli ve arkasında başarılı bir geçmiş var. Beypazarı’nı diğer İç Anadolu kasabaları gibi unutulmuşluk ve yokluk içinde erimekten kurtardı. Ekonomik bakımdan gelişen, pitoresk resim gibi güzel bir geleneksel kasaba dirildi. Etimesgut Belediye Başkanı Enver Demirel tarihimizin öğrenilmesine büyük katkılarda bulunan bir isim. Yakın zamanda açılan Türk Tarih Müzesi ve Parkı, Ankara’ya uğrayan tüm tarihseverlerin uğraması gereken bir mekân. Tunceli’nin başarılı belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da Kadıköy’ün belediye başkan adaylarından. Önümüzdeki seçimin dikkat çeken belediye başkan adaylarından.
Onu diğer ilçeler takip ediyor. Sivrihisar da böyle unutulmaktan ve çürümekten kurtulan bir belediye oldu; oranın başkanı da Hamid Yüzügüllü’dür. Safranbolu en azından turizmin getirdiği çirkinleştirmelerden kurtuldu. Halk belediye başkanını hep yanında görüyor. CHP’li Elif Köse iyi bir başkandır, yine aday. Antalya’da Muhittin Böcek, Korkuteli merkezinde CHP’li Saniye Caran, Alanya’da halihazırdaki Belediye Başkanı Murat Yücel aday. Sorunlu bir belediye ama sorun ondan gelmiyor ve çözülecek. Gerilimler azaltılıyor ve bazı düzelmeler var. Kuvvetli bir aday olduğu anlaşılıyor. Kepez’de Mesut Kocagöz şanslı. Aydın Büyükşehir’de Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu yine aday. Gösterilen eksikleri tamamlamaya gayret etti ve tenkitleri hep dinledi. Bazı cesur davranışlarından dolayı “Topuklu Efe” de deniyor. Eskişehir’de yaşlılık gibi sıradan bir nedenle Büyükerşen Hoca’nın adaylıktan elenmesi bence bir riskli davranış. Yerine aday gösterilen Ayşe Yücel Hanım onun paralelinde çalışan, halkın benimsediği bir aday. Ama Büyükerşen efsanesini bu kadar çabuk unutmamak gerekirdi.
SİYASİ YAPI BUNU HÂLÂ ANLAYAMADI
Klasik aday gösterme eğilimi hâlen devam ediyor. Türkiye belediyelerinin gelir kaynakları arttı. Kadrolarına daha iyi çalışanlar girebilir ama siyasi yapı hâlâ belediyeciliği anlayamadı. Artan sıkıntılar ve zorlaşan hayatımızda belediyeler derde ne kadar derman olacak doğrusu çok iyimser konuşulamaz.
Ümidimiz seçmenin dar particilik görüşlerinden, kalıplarından kurtularak rey vermesidir. Bir şeyi unutmayalım, partiler için referandum yapmıyoruz. Yaşadığımız belediyelerin reislerini seçiyoruz. Mevzuatta büyük yanlışlar var. Bursa, Ankara gibi şehirlerde nüfusun önemli bir kesimi olan üniversite öğrenci ve öğretim üyelerinin belediye meclislerine girme şansı hiç yok. Bu bazı başka meslek grupları için de söz konusu. Belediye meclis üyesi olmak için mutlaka memuriyetin dışında mı olmak gerekiyor?
Paylaş