Paylaş
TÜRKLERİN imparatorluğu, ilk ciddi ilişkisini I. Elizabeth devrinde kurdu; I. Elizabeth, Windsor Hanedanı’nın en parlak üyesidir. VIII. Henry gibi hususi hayatının gürültülerini bastıracak ama çağdaş İngiltere’ye veçhesini kazandıracak kadar güçlü bir hükümdarın ondan da güçlü kızıydı. Bugünün Katolik ritüeline bağlı ama Roma’daki Papa’yı ve hiyerarşisini reddeden, İngiltere Kilisesi’ni kuran hükümdar... Parlamentoyu baskı altında tutmaya çalışsa ve bunda muvaffak olsa da böyle bir kurumu katiyen ortadan kaldırmayı düşünmeyen ve İngiliz demokrasisinin temel taşını 1215’ten sonra atan hükümdardı.
O ARMADAYI YENDİ
1. Elizabeth hayatında, namağlup denen İspanyol armadasını yendi (8 Ağustos 1588). Böylece 1571’de İnebahtı’da büyük şöhret kazanan İspanyol armadası kısa bir süre sonra İngiltere tarafından sahneden itilmiş oldu. Bahriyenin zaferini, İngiliz endüstrisinin mamulatını sağa sola taşıyan “Hindistan Kumpanyası” ve sivil donanma perçinledi. Bizzat İspanyol sömürgeleri bile İngiltere ile yapılan kaçak ticaretle yaşar hale geldi. Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ile ilişki kurmak durumundaydı. Kraliçe, ilk sefiri İstanbul’a yolladı. Ahaliyi ilgilendiren, sadece sefir William Harborne’un gemisinin haşmetli yapısıydı. Günlerce İstanbul halkı tuttukları kayıklarla gemilerin etrafında dolaştılar. Galiba bunun gibi bir görünümü İstanbul’a gelen ilk ABD uçak gemisi dolayısıyla da yaşamıştık.
ANAYASAL MONARŞİ
İngiltere, Fransa kadar yoğun olmasa da Osmanlı İmparatorluğu ile dost ve müttefik bir krallıktır. Windsor sülalesinden sonraki karışık devir ve nihayet Aşağı Saksonya’dan Hannover Hanedanı’nın akraba olduğu bu memlekete I. George’un kral gelmesiyle bu ilişki devam etmiştir. Halihazırdaki hanedanın adı Hannover’di. Büyük savaşta Almanya’nın karşısında olmak dolayısıyla Windsor ismi tercih edilmiştir. Bu hanedan, İngiltere’de hükümdarın kabine toplantılarının bile dışında kalmasını temsil eder (sebep, sözde ilk iki kralın İngilizceyi yeterince bilememesiydi). Britanya anayasal monarşinin mucidi bir ülkedir. Ve parlamentarizmin yüksek zirve noktasıdır ve bu devirde İngiltere hükümdarları bilhassa Victoria dünya tarihinde isim yaptı. Çünkü onun hükümdarlığı sırasında İngiltere daha da büyüdü, müesseseler kuvvetlendi, Hindistan icat edilmiş bir gelenekle Britanya’nın parçası oldu. Kraliçe Victoria halk tarafından sevilen bir hükümdardı.
HAYAT YERİNDEN OYNADI
Zor zamanlara ve hızlı modernleşmeye rağmen saltanat süresi itibarıyla büyük annesini geçen II. Elizabeth, Britanya halkının sevdiği monark olarak ömrünü tamamladı. Dünya değişti. Gündelik hayat yerinden oynadı. I. Dünya Savaşı hatta ikincisinden evvel, İngiltere’de kraliyetin kaldırılmasından söz eden kişiyi, muteber misafir bile olsa İngiliz ev sahibi sofradan kovalayabilirdi. Oysa bundan 20 sene evvel yapılan anketlerde monarşiye karşıt olanlar nerdeyse yüzde 50’ye yaklaşıyordu ve bu telaffuz edilir olmuştu. O ülkede istikrarın ve ekonomik dengenin bozulması Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlamıştı, ama krizlerin yarattığı yığılma dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı’nı bile aratan iktisadi krizlerin hepsi II. Elizabeth İngilteresi’ni buldu. Şüphesiz İngilizler kabahati kralda değil, hükümette arayacak kadar demokratik rejimlerinin idrakine kavuşmuşlardı. Ama İngiltere’nin sıkışık zamanlarında hanedanın bütçesine yüklenecek kalabalığın sayısı da artıyordu.
AİLE İÇİ PROBLEMLER
Kraliçe kendine özgü üsluptaki şıklığından vazgeçmedi ama bütün Avrupa burjuvasının içinde yaşadığını en çok gizleyen, daha doğrusu dengeli gösteren zengindi. Hanedanının yaşayışını ancak bazı önemli kulüplerde gözleyen basın mensupları vardı. Basınla basını kontrol etmeyi öğrendi. Bugünün Cumhurbaşkanlığı’nın ve devlet yöneticilerinin çoğunun bu dersi Buckingham’dan almaları gerekir. Her şeyin bir usulü vardır. Aile içindeki problemler ve patlamalar Kraliçe’yi çok sarstı; Diana olayı başta ama hepsini kendine has soğukkanlılıkla ve protokol çerçevesinde yenmeyi bildi.
İngiltere hanedan üyelerinin her biri ülkemize birkaç kere gelmiştir. Kraliçe ilk gelişini 1961 başında yaptı. Tahran’daki ziyaretinden dönerken ani bir konuş ile Ankara’ya geldi. Devlet başkanımız olan Orgeneral Cemal Gürsel ile Esenboğa Havaalanı’nda görüşme yaptı ve idam cezalarının infaz edilmemesi için ricada bulundu. Zamanın ruhuna uygun ve Türk halkının önemli bir çoğunluğunun saygısını kazanan davranıştı. Doğrusu kimse de “Bu niye geldi?” dememiştir. İngiltere hükümetinin mi bir aklıydı? Zannetmiyorum. Kraliçe’nin kendi düşüncesidir; hükümete danışmıştır. Bir zaman önce kendisini ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın bu durumuna ilgisiz kalmadı. Bazı kabalıkların ve unutmayı tercih edenlerin dünyasında, davranışı klasik bir İngiliz olgunluğu ve zarafetidir.
CHARLES’IN BOĞAZ SORUSU
Veliaht Prens Charles bir gelişinde “Bu Boğaz’ı ne hale getirmişsiniz?” dedi. Hanedanın bile “uygunsuz ihtar” yollu tenkidine rağmen Türk çevrecileri için ilk büyük destek tespit ettiği açıktır. Malum bizde ecnebilerin söylediğine daha çok dikkat edilir. Hele bu ecnebi, Prens Charles gibi arkeoloji ve tarihle çok ilgilenen, dinlerle yakın ilgi kuran ve İngiltere’nin Müslüman tebaasına karşı belki Kraliçe Victoria’dan tevarüs edilen bir tutuma sahipse.
Kraliçe II. Elizabeth tahta hazırlanmış değildir. Ne babası ne kendisi ne başkası böyle bir şeyi bekliyordu ama talih; arada VIII. Edward ve Simpson skandalı çıktı ve babası Britanya tahtına çıktı. Kralın iki tane çocuğu vardı; ikisi de kızdı. Birinci kız soğukkanlı görünümü tercih eden, şüphesiz ki muhafazakâr. Prenses Margaret gelse nasıl bir kraliçe olurdu, onu bilmiyoruz.
CİP TAMİRİNDEN ANLIYORDU
Majesteleri’nin 2008 yılındaki ziyaretinde Topkapı Müzesi’nin başındaydım. Hükümet ve vilayet Bursa’daki mihmandarlığı bana verdiler. Tabii Topkapı için de aynı şey söz konusuydu. Kraliçe’nin alışkanlıkları üzerine bana bir dosya verilmedi. Dışişleri Bakanlığı’ndaki dostlarımdan sordum. Bir tanesi Müfit Özdeş; o, evvelce Londra’da müsteşardı. Hoyrat görüşünün aksine böylece incelikleri de takip eden ve bilen biridir. Kraliçe’nin çiçek ve böceği sevdiğini, merak ettiğini, at üzerinde bilgi sahibi olduğunu ve biniciliğinin oldukça iyi olduğunu öğrendik. Daha da açık olan bir husus da şu ki İngiltere tarihinde ilk defa ciddi askerlik yapan bir hükümdardı. Veliaht prenses iken orduda bildiğimiz gibi nakliye taburlarında hizmet görmüştü. İyi cip kullanıyordu, tamirinden de anlıyordu.
SORU SORMAYI BİLİYORDU
Ben ve etraftaki arkadaşlarım başka bir özelliğini daha gördük. Baskı, kaligrafi, tezhip konusunda uzmanlar kadar bilgiliydi. Bizim gösterdiklerimiz ve Bursa’da gördükleriyle çok ilgilendi. Mütevazıydı, soru sormayı biliyordu. Dindarlığı ve mistik yanı malum. Kuran okuyanları dinlemeyi arzu etmişti. Bursa’da Yeşil Cami’de bu yapılacaktı. Caminin imamı makam bilen, sesi güzel bir hafızdı. O zamanki valinin münasebetsizliği, son anda başka birisiyle bu görevi değiştirdi. Buna belki kimse itiraz etmezdi ama yapılacak bir gaf değildi. İdareciler her şeyi yapabilseler de yapmamaları gerekir.
İLGİNÇ BİR KİŞİLİKTİ
Sıkıcı saray protokolüne yaşından beklenmeyecek derecede itirazsız ve fire vermeden tahammül edebiliyordu. Neticede İngiltere tahtını temsil eden II. Elizabeth ilginç bir kişilikti. Dört çocuk doğurdu. Geçirdiği ciddi hastalıkları dahi hadisesiz atlattığı görülüyor. Kraliçe’nin dikkat ettiği taç giyme töreni dahil hanedanın nikâhlarıydı. Bu muazzam masrafın inanılmaz turizm geliriyle örtülüp hesabın müspet haneye geçmesi, masraf dedikodularını söndürdü. Oysa çağdaşı İran Şahı, İran monarşisinin 2500. yıldönümü masrafları yüzünden sadece ülkesinin değil, dünyanın tenkidine uğradı. Kilise bile bunu israf diye tenkit etmişti.
Britanya hanedanı ve Kraliçe, Türkiye için her zaman hayırhah sözler etmiştir. Charles’ın Türkiye’ye karşı sempatisi olduğu malumdur. Herhalde Charles’ın hükümranlık dönemi içerisinde İngiliz hükümetinin yetkilerinin dışında kalan saltanatın kendi alanında iyi ilişkiler beklemek gerekir.
Paylaş