Paylaş
Pazartesi sabahı bir haber şok etkisi uyandırdı. Kırım’ın Kerç Limanı ile Rus ana kıtası arasında Putin’in binbir propaganda ve övünçle inşa ettiği bağlantı köprüsüne Ukrayna planladığı sabotajı yapmıştı. Şüphesiz ki Kırım’ın anakara ile bağlantısı Perekop üzerindendir. Bu köprü işin kolaylığı ve ilhak edilen bölgelerin süratle Doğu Ukrayna’ya bağlanmasını sağlar. Rusya’nın tepkisi gecikmedi. 80 küsur füzenin Kiev’e doğrultulduğu söyleniyor. Bu füzelerin yarattığı tahribat 18 ölüyle birlikte anılacak.
TARTIŞMALI BÖLGE
Ukrayna Rusya’ya karşı meydan okudukça ve yanında NATO’yu destek olarak hissettikçe bu gibi çatışmalar eksik olmayacak. Sorun Almanya açısından yanlış olarak başladı. ABD’nin Ukrayna’ya el atması ve bu sahayı NATO’ya kazandırması bir bakıma anlaşılmaz çünkü böyle bir düz ovada kurulacak hâkimiyetin, stratejik açıdan kime neyi kazandıracağı tartışılır. Tarihte denenmemiş yanlış değildir. Napoléon’u Rusya Seferi’ne ve Hitler’in meydanı boş bulan Yıldırım Harekâtı’na atıfta bulunmayacağım. Zira Hitler’in bu alanda hızla ilerlemesi o zamanki Stalin Rusyası’nın savaş sanayisinin durumu karşılayamaması bir yana büyük ölçüde 1937’den itibaren Kızıl Ordu’nun en önemli komutanlarının, Mareşal Tuhaçevski’nin sahneden silinmesine dayanır. Sovyet tank kuvvetleri ne savunma ne de hücum açısından yeterli değildi. Üstelik mevcut kapasiteleri de onun ve kurmayının ortadan kaldırılmasıyla adam akıllı harekât kabiliyetini kaybetmişti.
IV. Sultan Mehmed devrinde Çehrin sahrasındaki Osmanlı hâkimiyetinden söz etmek gerekir. Geniş ovayı Osmanlı ordusu ele geçirdi ve Çehrin Kalesi’ne yerleşti. Bunu muhteşem bir kale olarak düşünmeyelim. Bu o zaman Rusya’da çokça rastlanan Roma’nın Germania’daki castrumları gibi ahşap bir kremlindi. Ne var ki hâkimiyet çok işe yaramadı. Sonsuz sahada ne iaşeyi ne sürekli ikâmeti karşılamak mümkündür. Düşman kuvvetlerin ne zaman geleceği belli olmadığından devamlı savunma konumu işi güçleştiriyordu.
KARADENİZ STRATEJİSİ
Bu son olayda, buna rağmen ABD’nin Avrupalı müttefikleriyle Ukrayna’yı NATO adına ele geçirmesinin bir tek izahı vardır; gözünü Karadeniz hâkimiyetine dikmek gibi, 1.000 seneden beri birçok imparatorluğun aşırı ve abartılı özlemini tekrarlamasıdır. Kırım’ın ve Doğu Ukrayna’nın Rusya’nın eline geçmesi ABD’nin Karadeniz’e çıkışını güçleştirecek. ABD için Karadeniz’e nüfuz etmenin tek geçerli yanı bu. Stratejik bir deniz kuvvetini, yani Odessa ve hassaten Sivastopol’deki donanma üssünü kontrol altına almak. Bütün Rusya donanmasının kendi açısından en sağlam, en güvenilir üssü budur. ABD bu çıkışı da engellemek ister.
Almanya’nın ise bu macerada niye bu kadar aktif olduğunu anlamak mümkün değildir. Bu tarihi bir megalomaninin kalıntısıdır. Ukrayna ovasının bereketi bu sahadaki bazı kaynakların bu asrın teknoloji içinde Almanya’nın ne kadar işine yarayacağı tartışılır. Nitekim son Kiev hücumunda önemli bir hedefin Almanya olduğu anlaşılıyor. Sosyalist rejimin çöküşünden beri Almanya’nın Ukrayna ve Kiev’deki faaliyetleri resmen ad taşıyor. Kiev’deki sefaret görevlilerinin en önemlilerinden biri kartvizitte de açıkça ilan edildiği gibi azınlıklarla uğraşan büronun başındadır.
TEMKİNLİ DAVRANMALIYIZ
Karadeniz stratejisinde Almanya’nın ABD’yi desteklemesi hatta genişlemeden dolayı aynı endişeyi duymasının izahı biraz zor. Fakat şurası açık ki Birinci Harb’de belki de kaçınılmaz olarak tekrarladığımız Rusya’ya karşı Almanya ile beraber olma politikasından uzak durmamız gerekir. O gün Rusya, Osmanlı İmparatorluğu için gerçekten büyük ve ciddi bir tehlikeydi. Belki tarihi boyutlarda ve stratejik planlarda önemli değişiklik yok ama Türkiye 1914’ün Türkiyesi değil, çok daha ilerisinde ve çok daha savunma gücü yüksek.
NATO’ya mensup milletlerin projelerini desteklemekte tereddütlü olmak lazım. Bu operasyonun Bosna Hersek benzeri de olmadığı da çok açık. Daha doğrusu Karadeniz’in kuzeyinde Türkiye’nin kültürel azınlıkları var fakat bunlar için Ukrayna’ya ne derecede güvenilir sorusunu tartışmak gerekiyor. 1989’dan beri geçen 25 yıllık Ukrayna hâkimiyeti devrinde bu konularda istenen ve arzulanan önemli bir gelişme olmadı.
Provokasyon çok ciddi. Cevap da o derece acımasız. Kuzeyimizde olabilecek facialar bile ürkütücü. Tabii Almanya’nın, Kiev Büyükelçilik binasının bir bölümünün uçurulmasıyla açığa çıkan Rusya stratejisi üzerinde daha soğukkanlı düşünmesi beklenir. Cevap sert olursa arada Almanya’dan evvel Polonya’nın, Orta Avrupa ülkelerinden Çekya’nın büyük zarar görmesi muhtemel.
LEYLA TEPEDELEN’İN ARDINDAN
Ankara’dayken çok dostluk ettiğim, Devlet Tiyatrosu’nun ünlü rejisörü Nihat Akçan ile Türk tiyatrosunun unutulmaz ustalarından Yıldız Kenter’in kızıydı. Ana ve baba mesleğine ilgi duymamış değildir. Kenter Tiyatrosu’nda bazı roller aldı ama akademik hayatı ve merakı ağır bastı.
1952 doğumludur. Benden küçük olmakla beraber aynı kuşaktan sayılırız. Bizim kuşak şiire ve tiyatroya meraklıydı, Leyla da ondan hissesini kaptı. Ama Cambridge’te yaptığı tahsil onu Dışişleri Bakanlığı’na yöneltti. Doğrusu başarılı bir hariciyeciydi ama yine Bilkent Üniversitesi’nde yaptığı doktora çalışması onun peşini bırakmadı. Macaristan üzerine çalışıyordu. Meslek içinde evlilik yaptı; sevgili Kenan Tepedelen ile hayatını birleştirdi. Eşini görev yerlerinde yalnız bırakmadı. Habeşistan’a bile onun yanıbaşında sefirelik yaptı.
Bir yönüyle annesinin derinliği öbür yanıyla da Nihat Akçan’ın kızı olduğunu gösterecek heyecanları ve açık sözlülüğü vardı. Ben onun baba dostuydum. Leyla’yı da kardeşim gibi sevdim. Az görüştüğümüz zamanlarda bile bu böyle oldu. Uzun zamandır nadir görülen bir kanser cinsiyle hayatı altüst oldu ama buna rağmen hayatın akışını bırakmadı. Bu yıl kaybettiğim dostlarımın kervanına katıldı. Hayatımızdan bir rengin gittiğini söylemek zorundayım. Unutulmayacak kişiliklerdendir.
Paylaş