Herkes bu kadar olamaz

Türkoloji ve Osmanlı tetkiklerinde çok istisnai yeri olan Macar bilim dünyasında, bizim neslin yetiştirdiği parlak bir tarihçidir.

Haberin Devamı

Sahamızda diğer önemli tarihçi Geza David ile birlikte birçok değerli çalışma yapmıştır. Sadece kitapları değil “1520-1541 Arasında Macaristan’a Karşı Osmanlı Siyaseti” başlıklı önemli makaleleri gibi, tamamen arşiv araştırmalarına dayalı yayınları da vardır. Nitekim Osmanlı bahriyesindeki değişiklerin 1590-1592 arasındaki çalışmaları önemli bir örnek. Saymakla bitmeyecek yayın listesi içinde en son çıkan kitaplarından biri İngilizceden İmparatorluk Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı olarak Özgür Kolçak tarafından çevrildi.

Herkes bu kadar olamaz

YORUMLAR İSABETLİ

Klasik Macar tarihçilerinin detaya ve vesikaya bağlı bilgi serimlemeleri yanında yeni tarihçilerin başvurduğu yorumlamalar da var. Bu yorumlamalarda Pal Fodor isabetli ama herkes bu kadar olamaz. İmparatorluk Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı esas olarak Macar Krallığı’nın tamamlanamayan bir fetih ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mali ve fizik kaynaklarının bu yanlış fetih politikası dolayısıyla heba edildiği görüşünü ele alıyor. Heba edilmemesi için nasıl bir hedefe gidilebilirdi: Orta Avrupa yerine İtalya mı veya Güney Rusya mı? Hepsi tartışılabilir. Her halükârda ünlü ve usta bir Macar tarihçinin saygıdeğer, bir Osmanlı uzmanının ehil bir tercümesiyle çıkan okunacak bir kitap olduğunu söylemeliyiz. 

Haberin Devamı

Herkes bu kadar olamaz

FACİANIN ANATOMİSİ

20 Ekim 1827 günü yani bundan 192 yıl önce Navarin Limanı açıklarında demirleyen Britanya, Fransa ve Rusya donanmaları gerçekten üstün bir kuvvet olarak körfezdeki Türk donanmasını içinde Mısır donanması da olmak üzere adeta imha ettiler. 60 kadar gemi birkaç saat içinde açılan top ateşiyle yandı. 6 bin kadar Türk-Mısırlı levent şehit düştü, 4 bin levent de yaralandı.

19. yüzyılda Türk İmparatorluğu önemli bir vilayetini kaybetme sürecine girdi ama asıl önemlisi 18. asırdan beri kısmen ıslah edilmekte olan donanmanın bu önemli hamlesi, Yunan isyanı dolayısıyla Navarin’de mahvoldu. Bu tahribi ne 7 Ekim 1571’deki İspanya Prensi Don Juan d’Austria’nın komutasındaki Birleşik Haçlı Donanması’nın İnebahtı’da Osmanlı donanmasını tahribiyle ne de Kırım Savaşı arifesindeki Sinop baskını gibi iki trajik olayla mukayese etmek mümkündür.

Haberin Devamı

DİPLOMASİ BİTMEDEN

20 Ekim 1827 günü yani bundan 192 yıl önce Navarin Limanı açıklarında demirleyen Britanya, Fransa ve Rusya donanmaları gerçekten üstün bir kuvvet olarak körfezdeki Türk donanmasını içinde Mısır donanması da olmak üzere adeta imha ettiler. 60 kadar gemi birkaç saat içinde açılan top ateşiyle yandı. 6 bin kadar Türk-Mısırlı levent şehit düştü, 4 bin kadarının da yaralı olduğu rapor ediliyor. Sayıca Osmanlı gemilerinden az olan müttefik donanmada top sayısı, asker ve teknolojik düzen daha iyi durumdaydı. Bundan başka henüz diplomatik müzakereler nihayete ermeden Navarin Limanı’nda konuşlanmış ve donanmayı kuşatmışlardı. Bu stratejik üstünlükle Türk donanmasını yok ettiler.

Haberin Devamı

KÖYLÜ-RUHANİ ÖRGÜTÜ

Bu üç devletin tarihte ancak Birinci Cihan Harbi’nde görülen bir ittifakıdır. Yunan ayaklanması sırasındaki bu ittifak, siyasi hatalarını anlayan İngiltere ve Fransa’nın 1853’te Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı tutuşunun sebeplerinden biri olacaktır. Yunan ayaklanmasını adalardaki köylüler ve bazı ruhaniler örgütlemişlerdir. Ayaklananlar mavi-beyaz bayraklarla ortaya çıkmadılar çünkü o zamanki bayrağın renkleri İtalya’daki Mazzini tipi milliyetçilik hareketinin üç rengiydi: Kırmızı, yeşil, beyaz. Fransız tüccarların ve ticaret gemilerinin Akdeniz’de gerilemeye başlayan ticari seferlerini Yunanlar doldurmuştur. En başta Atina yakınlarındaki Hidra Adası’nın armatörleri çok ilginç bir ticari seyr-ü sefain örgütlenmesiyle adeta Osmanlı Egesi’nin ve Karadeniz’in ticaretini ele geçirmişlerdi. Mora Yarımadası’nın isyanlarına Hidralılar çok geç katıldılar fakat katıldıktan sonra da Osmanlı donanması denizden Mora’daki kara ordusunu beslemeye ve ayrılıkçı Yunan hareketini bastırmaya başladı.

Haberin Devamı

AVRUPA İSYANI OLDU

Bu büyük isyan bir Avrupa isyanı haline dönüştürüldü. Lord Byron gibi aslında Türklere karşı sempatiyle bakan bazı şairler bile hürriyet ve bağımsızlık fikirlerini tercih ederek Yunanları fiilen desteklediler. Fransa ve İngiltere’de bu harekete sempatiyle baktılar çünkü Hidra Adası’nın ayaklanmaya katılmaya başlamasıyla Ege Denizi’ndeki ticaretin sekteye uğradığından şikâyet etmekteydiler. Onlara göre çare Yunanistan’ın bağımsızlığının tanınması olmalıydı. Müttefiklerin bu isteğini Babıâli şiddetle reddetti.

METTERNİCH AKILLIYDI

İşin ilginci Viyana Kongresi’nden beri bu devletlerin hepsi Napolyon imparatorluğunu ortadan kaldırmakla yetinmeyip Fransız İhtilali’nin zararlı(!) fikir ve ideolojilerini önlemek konusunda birleşmişlerdi. Şimdi ise Fransa, Kutsal İttifak’tan yan çiziyor. Daha da garibi Rusya bu gibi harekete katılmakta bir sakınca görmüyor. Avrupa eski rejimimin restoratörü ve akıllı bir devlet adamı olduğuna şüphe olmayan Avusturya Başvekili Prens Metternich ise Yunan ayaklanmasının er veya geç kozmopolit bir imparatorluk olan Avusturya’ya da sıçrayacağını ve Polonya’nın da işe katılacağını hesaplamıştı.

Haberin Devamı

ÇAR AKILLI DEĞİLDİ

Çar I. Nikolay ise bu kadar akılı değildi. Hatta Dış Bakan Nesselrode’nin bu konudaki tembihlerini dinlemiyordu. Nesselrode’nin Metternich’in akil politikasını izleyen tavrına, Rusya’daki muhafazakâr çevreler şiddetle saldırdılar ve Dışişleri Bakanı Kont Nesselrode’yi “Rus Dışişleri’ni yönetmeye memur Avusturyalı bakan” diye yaftaladılar. Prens Metternich Yunan kültürüne her Avrupalı gibi hayrandı ama yeni Yunanistan’ı destekleyecek bir politika takip etmesi beklenemezdi. Türklerle de zaten bilhassa Tanzimat döneminde çok yakın bağ içinde olduğu biliniyor.

TELAFİSİ OLMADI

Bizim kuşağın öğrencileri hatırlayacaktır, ilkokul kitaplarımızın bazılarında Metternich’in bir portesi vardı ve altında “Akil devlet adamı” yazıyordu. Bu görüşün Mustafa Reşid Paşa, Cevdet Paşa, Âli ve Fuad paşalar yönetimindeki Tanzimat bürokrasisinden miras kaldığı çok açıktır. Donanmanın kaybı, İnebahtı donanmasının yeniden inşası kadar kolay olmadı. Bu 19. yüzyıl boyu devam eden bir sorundur. Sultan Abdülaziz gemi sayısını arttırmakla beraber Osmanlı donanması kaybettiği denizcilerin ve subayların telafisini bir daha pek sağlayamadı. Sorun nesilden nesile devam etti. Navarin olayını sonradan Adolphus Slade gibi İngiliz amiraller çok şiddetle tenkit etmişlerdir. Bu Avrupa politikasını Rusya’ya karşı değiştirdi ama realitede donanmanın engellerini kaldırmak kolay olmamıştır.

MORA’DAKİ YUNANİSTAN

Yunanistan ise 1829’da bugünkü Atina bile Osmanlı’ya bırakılarak tamamıyla Mora Yarımadası’nda kuruldu ve ayaklanmanın başladığı nokta olan Anabolu (Yunanca Nafplion) veya İtalyanların Napoli di Romania dedikleri Mora Yenişehri başkent oldu. 19. yüzyıl boyunca Ege adalarında görülen bir değişiklik bugün 12 Adalar arasında saydığımız Samos’un (biz Sisam diyoruz) Sultan II. Mahmud tarafından muhtar bir prenslik olarak teşkilidir. Bu ameliye Mora’nın kaybından sonra belki imparatorluktaki Yunan ahaliye itaat karşılığı verilebilecek imkânları gösteriyordu.

Yazarın Tüm Yazıları