Bu ülke ‘Nuri Taş’ beyi özler

Britanya’nın çılgın entelektüelleri arasındaki seçkin yerine bir de Türkiye’deki rengini ilave etti. Geçen hafta Budapeşte’de hayata veda etti, akşam yattığı uykusundan sabah kalkamadı. Bir Britanyalı hoca için hele bir İskoç için erken bir yaş ama bir Norman Stone, Türklerin tabiriyle “Nuri Taş” beyin varlığını bu ülkedekiler de hatırlar ve özlerler.

Haberin Devamı

NORMAN Stone beklenmedik biçimde Bilkent Üniversitesi’nde ortaya çıktığında Türklerin ilgisini çekti. Oxford hocalığından emekliydi ama aslında terk etmişti. Fikirleri itibarıyla bu ülkenin bir grup aydınına çok yakındı ve bu grubun içinde birbirini hiç tutmayanlar da yer alıyordu. Polemikleriyle İngiltere’de meşhurdu. Cambridge mezunuydu. The Eastern Front 1914-1917 gibi parlak bir eser başta olmak üzere hepimizin tekrar tekrar okuduğu Almanya ve Rusya tarihine ilişkin eserler, kazandığı parlak tarihçi ödülleri, kendisine epey bir şöhret sağlamıştı.

Bu ülke ‘Nuri Taş’ beyi özler

YANIMIZDAYDI

Polemikleri keskindi. Almanlar için söylediği “Kötü Almanlar olmaktansa iyi Avrupalılar olmayı tercih ediyorlar” sözü bir takdirden çok bir küçümsemedir. Britanya tarihçileri çok dil bilirler. Yazdıkları tarihte doküman kadar edebiyatın ve günlük hayata ilişkin slogan ve nüktelerin yeri vardır. Kendisini Bilkent’te daha yakından tanıdım. Emekli olarak gelmişti ama hâlâ gezgindi. Üstelik bu noktalardan birine pek ifade etmese de Macaristan ve Macarca da dahildi. Başından beri Ermeni tezlerine karşı Türklerin yanında yer aldı ama hemen yükselecek malum sözlere kulak vermeyin: “Türk makamları tarafından satın alındı”. Eminim ki bu tip eserler veren Avrupalı yazarların çıkardıkları ilk tezleri en geç okuyanlar Türk yetkililer olmuştur.

Haberin Devamı

Norman Stone’un keskin fikirleri ve ifadeleri bir yoruma dayanır ama ilginç olan bu yazarın Türkçede geniş ölçüde çevrilmemiş olmasıdır. Bohem hayatı içindeki çalışma temposunun ömrünün bir safhasında yavaşlayacağına şüphe yoktur ama Türkiye’deyken bile yazdı hem Cornucopia gibi ciddi bir dergide hem de başka tarih dergilerinde onların genel çizgisiyle ilgili olmayan kendi fikirlerini serdetti.

TÜRKİYE’DEKİ RENGİ

Almanya’nın ve Britanya’nın en iyi dergilerinde ve gazetelerinde sütunları işgal ettiği oluyordu. Britanya’nın çılgın entelektüelleri arasındaki seçkin yerine bir de Türkiye’deki rengini ilave etti. Geçen hafta Budapeşte’de hayata veda etti, akşam yattığı uykusundan sabah kalkamadı. Bir Britanyalı hoca için hele bir İskoç için erken bir yaş ama bir Norman Stone, Türklerin tabiriyle “Nuri Taş” Bey’in varlığını bu ülkedekiler de hatırlar ve özlerler. 

Haberin Devamı

ANADOLU’DA GÜZEL BİR KÖY

TOSYA’ya doğru giderken sağ tarafımızda yamaçta yer alan çok hoş bir köy gözümüze çarpıyor. Aslında anayolla bağlantısı kurulmuş. Biz girişi kaçırdığımız için biraz dolaşarak bahçelerin arasından tırmanıyoruz. Tosya’ya 56 kilometre ve Kastamonu merkeze yakın olan bu yer aslında Çankırı vilayetine bağlı ve Ilgaz Dağları’nın çok güzel seyredildiği noktada. Bütün Roma İmparatorluğu’nda bu bölge “Paphlagonia” diye bilinir. Selçuklu-Osmanlı Devleti’nde Çankırı, Sinop ve bugünkü Bolu, Bartın, Karabük ve Zonguldak, Kastamonu vilayetinin parçalarıydı. İdari taksimatın gerçeği bir yana anane ve manzara her zaman eskiyi barındırır.

Haberin Devamı

Bu ülke ‘Nuri Taş’ beyi özler

OCAK SEVGİSİ

Yakın olduğu Tosya’nın ve hatta bütün Kastamonu’nun köylerine has bir özellik var, bu yanıyla aslında bağlı olduğu eski vilayetin özelliklerine sahip. Geleneksel baba ocağı bir şekilde korunuyor. İnsanlar ocak tüten, bağ bahçesi etrafındaki bu evleri seviyorlar. Girdiğimiz Belören köyü civarda cami, çeşme gibi hayratı bol olan Yalvaç ailesinin köyü. Köyde okumuş yazmış, mevkii yüksek insanlar çoğunlukta. Nüfusu böyle olmayan köylerde de geleneğe, mutfağa ve köylere kasabalara sahiplenme eğilimi yüksek. Çankırı, Amasya, Kastamonu Anadolu insanının örnek alması gereken mıntıka. Mesela Kastamonu’nun Kasaba köyündeki Mahmutbey Camisi Anadolu’ya yerleşimin ilk örneklerinden olan çok nefis ve özgün bir ahşap cami. Bu tip camiler çoktu ama tahrip oldukları anlaşılıyor. Köy meydanındaki gençlerle konuştuk. Hele bir meydan var ki İtalyan köyünün bütün sıcaklığını ve dekoratif güzelliğini arz ediyor. Ortadaki çeşme de çok güzel bir havuz ve fıskiyeyle donatılmış, üstün zevkte. Etrafta örnek olacağı umulur.

Haberin Devamı

ASLINDA BALVEREN

O ara beni telefonda arayan Zeynep Sicimoğlu’na “Güzel bir köy, Belören” diye isim veriyorum. Herhalde duyamıyor. “Belleurene” diye Fransızca dikte ediyorum. Belören “Harabe tepesi” gibi çevrilebilir. Tabii köye Fransızca telaffuzuyla “Güzel ören” demek de yakışıyor. Aslında “Balveren”miş.

Abdullah Ünal adlı köyün hemşerisiyle konuştuk. Bana yazacağı kitabı göndermek istedi. Ben de ona kendi kitabımı imzaladım. Uzun zamandır beni çarpan bir güzellik, ananenin kokusu. Çankırı, Kastamonu gezilecek bir koca vilayet ve büyük şehirlerde betonun altüst ettiği zihin ve sağlığımızı ancak buralarda bulabiliriz.

RUMELİ’DEN GELENLER NEREDEN GELECEKTİ!

SURİYELİ mülteciler meselesi, Türkiye için bir imtihandır. “Nasıl etrafla geçineceğiz?” konusu bu açıdan önemlidir. Diğer yandan da biliyorsunuz, bir kıyamet daha koptu. Birtakım insanlar “Suriyeliler burada ne arıyor?” diyor. Karşı taraftan birtakım da “Rumelililer gelip yerleşirken iyiydi de Suriyeliler gelince mi kötü oldu?” gibi bir cevher yumurtluyor. Bu takıma da bir çift sözümüz var: Kaybolan imparatorluğun ve hatta Rumeli’de kaybolan anavatanın içinden gelen insanlar, böyle şaşkın bir mütalaanın haricindedir.

BİZİMDİ BİZİM

Haberin Devamı

Artık yüz binlerle değil milyonlarla sayılan Suriyelilerin burada kalmasını istiyorsanız o sizin görüşünüz, yeter ki bu görüşü savunanlar da, baştakiler de bunun sorumluluğunu alsın. “Fakat siz de Rumeli’den geldiniz, Yanya’dan, Adalar’dan vs” diyorlar. Nereden geleceklerdi ki? Osmanlı İmparatorluğu Anadolu’da birçok yeri almadan önce Tuna mansabını tutmuş, Fatih’in zamanında Devlet-i Âliyye’nin sınırları Bosna-Hersek, Arnavutluk, Yunanistan’ın güneyine inmiş, bugünkü Bulgaristan sınırları 1395’ten beri eldeydi. Bunun yanında Eflak-Boğdan ve Kırım zaten Türklerin oturduğu bir yer. Bunlar elimizdeyken yıl 1460, çoktan tamamlanmış bu sınırlar.

CEHALET, DENSİZLİK

Orta Anadolu’daki sınırları Fatih daha yeni ilhak ediyor. Erzurum ve Trabzon dışarıda. Erzurum Türklerin, Türkmenlerin oturduğu yer ama Osmanlı hâkimiyetinde değil, tıpkı Halep Türkmenleri gibi. Binaenaleyh bu gibi takım tutmaların çok çiğ olduğu açık. Suriye’den gelenlerin çoğu Arap, içlerinde Kürtler de var. Ama bazıları maalesef Halep vilayetini terk ederek gelmek zorunda olan Türkmenler.

“Bunlar geldi, iyi oldu” diyorlar. Peki iyi oldu. Ama bu diğer tarafa laf atman için bahane değil. Bu son derece densizlik. Burada sırf cehalet değil, bana göre cehaletle beslenen etnik eğilimler var. Bu söylemler tehlikelidir. Kendi adını, kendi kültürünü koyamamış insanların, bu Türk unsurla çok uğraşması nahoş oluyor, sağlıklı değil. Ürkütücü bir gelişme.

FAKİR KAVRAMLAR

“Atatürk de mültecidir” gibi bir slogan yanlış. Ömrünün yarısından çoğunu geçirdiği evi imparatorluğun Selanik vilayetindeydi. 32 yaşında aniden ocağı sınırların dışında kaldı. Selanik’i çok ani kaybettik. Son devir Osmanlılar, mesela İhsan Doğramacı’nın yaşındaki Türkler akşam Osmanlı tebaasında olup yattılar, sabah bambaşka bir yerde uyandılar. Bazılarının fakir kavramlar dünyası bu gibi tarih portrelerini değerlendirmelere yetmez.

Yazarın Tüm Yazıları