Paylaş
GÖÇ tarihi demek, insanlık tarihi demektir. Mahlukat içinde en çok göç eden, muhtelif yerlerdeki geniş kıtaları aşan sadece insandır. İntibak gücümüz de yüksektir. Siyasi göçler önlenemiyor, Suriye tek örnek değil. Bazı ülkeler etnik haritalarını bu yolla değiştirmek istiyor. Ne var ki Birleşmiş Milletler’in göç haritaları ve kontrolleri etkisiz çünkü BM borusunu ancak küçük devletlere karşı öttürebiliyor. Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı, Avrupa’nın uyguladığı politikalar, şimdi de Trump’un yapmak istediklerine kimsenin söz ettiği yok. Tahmin ederim ki son örnekte, Avrupa Birliği’nin sesi Trump’a karşı da yeterince yüksek çıkmayacak. ‘Tencere dibin kara, seninki benden kara’ hesabı...
ABD BU MOTİFLE KURULMADI
Oysa Birleşik Devletler, dinleri ve dilleri yüzünden yerinden olan insanların kurduğu bir ülkeydi. Bugün Trump ülkeye kimlerin giremeyeceğine dair bir liste yayınladı. Bir de ilave ediyor: “Bu ülkelerden gelenler ancak Hıristiyan ise içeri alınacak.” Anlayacağınız, Suriyeli göçmenin ‘Pater Noster’ duasını ağlamaklı sesle ezberden okuması istenen ve tertiplenen bir manzara bu ama bir yandan da Birleşik Devletler’in tarihinde de görülmemiş bir herze. Çünkü ABD bu motifle kurulmadı.
Şimdi bir bakalım. Amerika’nın hem kuzeyi, hem güneyi göçlerle örülmüştür. Kuzeye gelenler, Siyuları, Apaçileri ve Çayanları yok edip arazilerine yerleşerek işe giriştiler. Güneydeki İspanyollar ise İnka, Maya, Aztek imparatorluklarının birçok yönleriyle o çağdaki Avrupa’dan daha öne geçmiş uygarlıklarını ve haklarını yok ettiler. Amazonlarda yerlilerin yaşam alanı hâlâ tahrip ediliyor.
Bugünkü İtalya 19’uncu asırda kurulduktan Mussolini iktidara gelene dek 30 milyon evladını Amerikalara yolladı. Aynı şeyi bütün Avrupa ülkeleri için söylemek mümkün. Halen dünyadaki İrlandalıların en kalabalık kesimi ABD’de yaşıyor. Bütün Rusya’nın, Doğu Avrupa’nın Yahudiliği oraya ABD’ye akmıştır. Amerika, Yahudilerin altın ülkesiydi; yaratıcılıklarını orada ortaya koydular. Herkes oraya eksileri ve artılarıyla göç etti.
Dahası var. Örneğin Türkiye gibi bazı ülkeler, onlarca sene okuttuğu insanları bir hayrını görmeden Amerika’ya yolladı. Özellikle İran Devrimi’nden sonra bir anda İran’ın milyonlarca münevveri ve zenginlikleri de oraya yöneldi. Bunu anlayan Amerikalı çoktur ama Trump’çıların çığlıklarından belli olan ki anlamaya niyet etmeyen de çok. Şöyle bakmalı, 1930’ların başında da bir sürü insan Almanya’nın ne olacağını anlamıyordu.
Yalnız şunu da not etmeli. Amerika göçlerle oluştu ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın dışarı atmak istediği ve birçok ülkenin almadığı Yahudi nüfusundan, ABD’ye başvuranların çoğu da geri çevrilmiştir. Ülke, o zamanki kotasının çok altında göçmen kabul ederek, bir anlamda Avrupa’daki politikayı tasdik ettiğini göstermişti. O yıllar, ülkenin göç tarihinde ayıplı bir sayfa addediliyor.
ABD TÜM SURİYELİ GÖÇMENLERİ BİLE ALABİLİR Mİ?
Halbuki ABD’ninki koca bir göç tarihidir. Afrika kıtası geçmişte üç asır boyu, haydutların örgütlediği zenci ticareti sonucu büyük bir göç dalgası yarattı. Doğu Avrupa Yahudiliği Avrupa’yı oluşturdu. İskandinavya ve Almanya’nın seçkinleri Anglosaksonlar ile birlikte bildiğimiz Protestan beyaz Anglosakson ABD kültürünü yarattı. Bu göç dalgaları sonucunda Amerika kendi sınırına ulaştı mı? Amerika gerçekten fakirleşti mi? Göçmen alamayacak durumda bir ülke haline mi geldi?
Noam Chomsky gibi münevverlere bakarsak, Birleşik Devletler’in daha işlenmeyen o kadar çok arazisi ve o kadar çok imkânı var ki, bu potansiyel için zaten insan alması gerekiyor. Chomsky, “Mesela tüm Suriyeleri süründürmektense Amerika’ya yerleştirebiliriz” diyor. Yani böyle bir ülkede göçün kontrolü, biraz utanmazca bir talep olmanın ötesinde, ülkenin asıl işlevini yitirtecek bir işlem haline gelir.
ABD, eski Avrupa’yı sollayan tavır ve örgütlenme süratine her zaman sahipti. Halen de öyledir. Fakat işi abartmayalım; iktisadi krizler kapıyı çalınca kendilerinden hiç ummayacağınız edepsizliklere orada da başvuranlar oluyor. Göç ABD’nin yaratıcı ruhudur. Göçmen ayıklamaya giriştiğiniz takdirde doğacak sonuçları takip edemezsiniz.
İzliyoruz. Trump, New York Bölge Yargıcı Ann Donnelly’nin yasak kararnamesini reddetmesiyle ilk darbeyi yedi ama Amerikan halkı Trump’a mı hukukçularına mı dur diyecek, göreceğiz. Bir şeyler değişiyor gibi. Yeryüzü tarihinin bu saatinden sonra Haç ve Hilal gerilimi çok şeye mal olur!
YAKINDA TÜRKİYE’DEN DE GÖÇLER OLABİLİR
GÖÇÜN hızı değişmedi. Aslında nedenleri de değişmedi. Kaynakları gittikçe kirlenen ve kurumaya başlayan dünyamız insanları yerinde tutamıyor. Tarihteki göç efsanesi geçerli değil ama bugün artık Orta Asya’da göllerin kurumaya başladığı bir gerçek. Yakın gelecekte Türkiye’den de göçler olabilir. Konya Ovası’nda su sorunu başladı. Uzun yıllar büyük bir enflasyon pahasına gerçekleştirdiğimiz barajların birikimi Urfa ovasında hoyratça kullanılıyor ve toprakta tuzlanmaya sebep oluyor. Bu durum ileride göçlere yol açabilir.
75 YIL ÖNCE İNALCIK HOCA...
GEÇEN yıl kaybettiğimiz Halil İnalcık Hoca yaşasaydı bu sene doktorasının 75’inci yılını kutlayacaktık. Bir bilginin doktor unvanını alışının 50 ve 75’inci yıldönümleri onun bilim dünyasıyla evliliği kadar önemli bir olaydır. Avrupa üniversiteleri bunu hep kutlar. O bilginin şerefine müşterek ilmi yayınlar çıkarıp armağan ederler.
Halil Hoca, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 75 yıl evvel kendisine Balkanlar çapında tarihçi şöhreti kazandıran tezinde (‘Tanzimat ve Bulgar Meselesi’) 19’uncu yüzyıldaki milli Bulgar isyanlarını toprak meselesine bağlayarak izah etmişti. Genç tarih bilgininin bu isabetli görüşü, sonraki araştırmaları için de bir başlangıç teşkil etti.
Geçen sene kaybettiğimiz İnalcık’ın 75’inci doktora yıldönümü şerefine, ilgili makaleleri ‘Osmanlı ve Avrupa’ (Kronik Kitap) başlığı altında ilk defa bir araya getirildi. Avrupa tarih ve toplumundaki Osmanlı Türkiye’sinin yerinin tartışıldığı bu kitap hiç şüphesiz ki bazı önemli noktalara dikkati çekiyor. “15’inci ve 16’ncı yüzyıllar Avrupa’sı, zamanın büyük politik-ekonomik gücü Osmanlı’yı hesaba katmadan anlaşılamaz” diyen İnalcık Hoca kitabında Osmanlı’nın modern Avrupa’yı şekillendirmedeki etkileriyle birlikte Batı tarihindeki yeri, Doğu Avrupa hâkimiyeti için Rusya ile mücadelesi ve Kırım Hanlığı’nın durumu gibi ana meseleleri ele alıyor.
Paylaş