Paylaş
Karabağ Hanlığı da bunlardan birisidir. Türkmen asıllı Safevi hanedanının hâkim olduğu dönemde bugünkü Azerbaycan da İran Şahlığı’nın sınırları içine girmişti. Nadir Şah’tan sonra arada bir Osmanlı devri hâkimiyeti de vardır. Safevilerden sonra burada yerli hanedanlar yönetimi ele aldı. Kafkas’ın en ilginç bölgelerinden biridir. Güzelliği ve verimliliği bir tesadüf değil, bilhassa ‘muganni’ ve ‘muganniye’lerinin renkli sesleriyle tanınır. Birçok ülkede böyle bölgeler vardır. Muhtemelen Karabağ’ın coğrafi konumu, rakımı ve halkının folkloru buna imkân sağlıyor. Geçmiş asırlarda ve halihazırda birçok Azerbaycanlı ses sanatçısı Karabağ’dan çıkmıştır.
RUSYA’NIN ELİNE GEÇTİ
19. asırda Osmanlı İmparatorluğu’ndan Rusya’ya Ermeni göçü başlayınca bunların bir kısmı Karabağ’a yerleştirildi, bu, 1828 Türkmençay Antlaşması sonrasıdır. Bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti yani İran şahlarının kuzey kesimini kontrol ettiği İran bölgesi, bu antlaşmayla birden Rusya’nın eline geçmişti. Nüfus hareketlerinin kontrolü tamamıyla Rusya İmparatorluğu’nun bürokrasisine bağlıydı ve Çarlık bürokrasisi nüfus hareketlerini gerçekten etkin bir politika için kullanmayı biliyordu. Çarlık, bütün imparatorluklar için kaçınılmaz olan bu politikayı en fazla uygulayanlardandır.
STALİN KULLANMADI
1920’den itibaren Lenin döneminde Karabağ, Sovyet ileri gelenleri arasında yer alan Ermeni komünist lider Anastas Mikoyan’ın Merkez Komite’ye verdiği rapor ölçüsünde Azerbaycan’la birlikte mütalaa edildi. Sovyetler ve genelde Stalin devrinde Karabağ bölgesi Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’ne bırakıldığı halde Sovyet Azerbaycanı bölgede iddia sahibi olan bir Ermeni azınlıkla karşı karşıya geldi. Bazı şeyleri doğru söylemek lazım: Stalin çokça tekrarlandığı gibi Ermenileri çok kullanan bir siyasi kişilik değildir. Muhtemelen kendisinin Kafkaslı olması nedeniyle (Gürcü’dür) Kafkasya’daki Ermeni aleyhtarı hava tam anlamıyla değilse de onun düşüncesinde de etkilidir. Bununla birlikte çözümü Sovyet anayasal sistemindeki bir imkânda buldu. Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti’nin otonom muhtar bölgesi olarak Karabağ, Ermeni ve Azerbaycan Türklerinin ve tabii Rusların da etkin olacağı bir yönetimle düzenlendi. 60 yıl boyunca Ermeni nüfusu arttı. Gorbaçov’un yeni Rusya’sında ve ardından Sovyetler’in dağılmasıyla kıyamet de koptu. Ermenistan, Karabağ’a müdahale etti. İlk anda Karabağ ve Azerbaycan direndiyse de ve hatta Ermenistan’la artan bir nüfus mübadelesi söz konusu olduysa da olayların gösterdiği gibi yeni Rusya Federasyonu’nun Ermenilerin tarafını tuttuğu görülüyor.
ORADA KATLİAM YAPILDI
Karabağ bir sorun olarak devam ediyor çünkü Azerbaycan Cumhuriyeti kaybettiği diğer toprakların aksine bu konuda daha hassas ve daha dayanıklı. Azerbaycan’ın direnişinde, İran ve Rusya’nın aksine Türkiye’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’ni desteklemesinin büyük payı var. Türkiye dış politikası bu merkezde gelişiyor. Üstelik destekleme en azından öbür taraf kadar açık bir askeri muhtevaya da sahip.
1989’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında ismi konmayan müthiş bir nüfus mübadelesi var. Bakü’nün Ermeni nüfusu boşalmış vaziyette. Buna karşılık kesif Azerbaycanlı nüfusu barındıran Ermenistan’da da Türklerin göçüyle bir boşalma yaşandı. Geçen pazar gecesi ayın 27’sinde Ermeni birlikleri Karabağ’daki Azerbaycan Türk köylerine hücuma geçti ve katliam yapıldı. Bunun üzerine Azerbaycan ordusu da karşılık verdi. Türkiye, Azerbaycan’ın savunmasını diplomasi, politika ve maddi bakımdan destekliyor. Fakat resmen Türk Silahlı Kuvvetleri orada değil. Buna karşılık Ermenistan’ı destekleyen Rusya ve bazı Avrupa devletlerinin olduğu çok açık. Bu karşılıklı kavgada Avrupa Birliği’nin ve Rusya’nın rolü meseleyi nerelere götürür, onu zaman gösterecek.
SOKAK BİR YOL DEĞİL
Olayın bu tarafını tarihi gelişime bırakacağız. Her yerde olduğu gibi sorumsuz grupların sokak politikası zararlı olmaya başladı. Ermeni okul ve kiliselerinin önünde gösteriler yapıyorlar. Kumkapı’da bu gibi grupların gezmesini anlamak mümkün değil. Bu ancak politikalarımızın saptırılmasına, hiç değilse yanlış anlaşılmasına sebep olur. Türkiye bir imparatorluğun mirasçısıdır. Böyle Balkan tipi davranışlar ananemize uymuyor. Mesela Kapalıçarşı’daki Ermenileri uzaklaştırmak, oranın ekonomisine nasıl bir katkı sağlar? Birinin bunu izah etmesi lazım! Ne olursa olsun her memlekette okullar kutsal mekânlardır. Balkanlar’da azınlık Türk okulları kapatıldığı zaman, haklı olarak infial duyuyoruz. Benzer talebi burada da mı yapacağız?
Demokrasiler her vatandaşın hükümet ve meclis üyeleri kadar sorumlu davranmasını gerektiren rejimlerdir. Yazmak, çizmek, konuşmak serbest, sorunlar böyle anlatılır. Sokak, tercih edilecek bir yol değildir.
IVAN ZABELIN
Bundan 200 sene evvel 29 Eylül 1820’de Orta Rusya’nın taşrasında Tver şehrinde Rus İmparatorluğu’nun en ilginç tarihçilerinden biri, Ivan Zabelin doğdu. Tarihçiliği Türkiye’de genellikle İstanbul ve Rumeli’deki yakın çevreye, Kırım ve Kazan gibi ülkelere hasrediyoruz ama Rusya tarihinde hem Rusya’nın ulusal tarihçileri hem de beynelmilel alana el atan ünlülerin arasında taşra şehirlerinde doğanlar çoğunluktadır. Sebebi eski Rus gymnasium’ların yani liselerinin eğitimindeki kuvvettir ve taşra kütüphanelerinde bile ehil ve mesleğini seven kütüphanecilerin bulunmasıdır. Zabelin böyle bir muhitte ilk gençliğini geçirdi. 17 yaşındayken Moskova, Kremlin’deki tarihçi grubun içine katıldı. Arşivlerden çok metal eşyalarla, Rus ortaçağına ait emaye eserler üzerinde uzmanlaşmıştı ve Moskova Rusya’sındaki ikona sanatı da onun tanıdığı bir alan oldu. 1859’da Moskova bölgesi tarihçiliğine çok hizmet eden zengin Kont Sergei Grigoryevich Stroganov’un davetiyle Güney Rusya’daki İskit tümülüslerinde kazı yapmak üzere görevlendirildi. Bu görevin içine Kırım’daki İskitler de dahildi. Zabelin, Slavyanofil ve romantik bir Rus tarihçisi olmasına rağmen bu konuda dürüst davranmıştır. İskitlerin Rus atalarıyla ilgisiz eski aryan bir halk olduğu üzerinde durdu. Yayınladığı “Heredot’un İskityası’ndaki Eski Eserler” adlı katalog monografi eserinde bunu görmek mümkündür. Tanınan arkeolog Ivan Zabelin yeni kurulacak Moskova Tarih Müzesi’ne (bugün de 2 milyonu aşkın kayıtlı eseriyle tanınır) müdür tayin edildi. Burada Rusya’nın ortaçağının en büyük uzmanı ortaya çıktı. Bizim gençliğimize ve tarihçilerimize örnek yabancı portrelerden olacağı için üzerinde duruyoruz.
MÜTEVAZI BİLGİN BİR KİŞİYDİ
Rus halkının yaşamı üzerine monografileriyle tanındı ama asıl önemli eserleri neredeyse kendi boyuna ulaşan “Rus Çarlarının Gündelik Hayatı” (1862-Rusça) ve “Rus Çariçelerinin Gündelik Hayatı” (1872-Rusça) adlı anıtsal iki bölümlük araştırmalardır. İlginç bir şekilde bu eserde, Moskova’da dönemin çarlarının hayatında ve sarayın idaresinde Altınorda devrinden kalma Türk-Tatar etkileri üzerinde durur. Hatta bu etkilerin bazen çok mizahi bir şekilde tasvirini de yapar. Herhalde o yüzden Tolstoy’a kendisinden “Zabelin beni daha çok eğlendiriyor” diye bahsetmiştir. Şüphesiz ki çok fazla ciddiye alınmayacak ama ilginç bir değerlendirmedir. Müzecilikle tarihi belgelerin, arkeolojik ve sanat tarihi eserlerini bir arada değerlendiren bu tarihçi tipi bizde henüz yoktur. Aslında Avrupa’da da çok çıkmazdı. Zabelin İmparatorluk Bilim Akademisi’ne (RAS) fahri üye olarak seçildi. Büyük ressam Ilya Repin dahil bütün Rusya aydınlarının, sanatçılarının ilgi noktasında bulunan, mütevazı yaşamlı bir bilgin kişiydi.
Ümit ederim ki Osmanlı saray hayatı, Selçuklu sarayı üzerinde, Zabelin gibi bir uzmanımız olur, ama asıl önemlisi tarihçilerimizin güzel Türkçedeki ebedi üslupları da onun Rusçasındaki kadar başarılı olur.
Paylaş