Paylaş
Türkiye’nin arkeolojik zenginlikler açısından miktar ve hacminin ötesinde, çeşitlilik noktasında önde gelen bir ülke olduğu açık. Klasik Yunan devrinin; İyonya ve Aiolya mirasının en iyi örneklerini barındırıyoruz. Sadece Priene’nin (Güllü Bahçe) saf bir Hellenik şehir ve en iyi örnek olduğu açıktır. Antalya bölgesindeki şehirler Perge, Side bilhassa Termessos klasik Hellen yerleşimlerinin en iyi örneğidir.
Hellenistik devir ise bütün Ege bölgesinde en yaygın örnekleriyle ayaktadır. Efes, Asya metropolitidir. Antakya ayrı bir zenginliktir. Kazılar üst üste gidiyor. Bütün bu zenginliklerin ortasında İstanbul ve Ankara arkeoloji müzeleri başta Ephesus-Selçuk Müzesi ve aynı zamanda klasik heykel atölyesi olarak Afrodisias (Geyve) ve tabii ki Antalya önde gelir.
PARMAK ISIRTAN KOLEKSİYON
Bugünkü yazımızda iki bölgeyi ele alacağız. Antalya Müzesi’nin kendine has büyük başarıları ve karşılaştığı problemler var. Müze arkeoloji tarihimizin unutulmaz kişiliklerinden Antalyalı Süleyman Fikri Hoca’nın eseridir. Onun Alaeddin Camisi ve avlusunda kurduğu müze bugün 1972’den beri önemli bir bina olarak hizmettedir. İçindeki seksiyonları teker teker anlatmama burada imkân yok fakat Sidamara tipi lahitler ve özellikle Likya tipi lahitlerin koleksiyonu bakımından dünyanın en önde gelenidir. Herkül’ün on iki başarısının işlendiği lahit, yine dansöz heykeli, Hadrianus, Traianus ve Septimius Severus gibi imparatorların en güzel büst ve heykelleri mitolojiyi çok iyi ifade eden eserler hepsi buradadır. Ayrıca Antalya Müzesi’nin etnolojik ve İslami eserler bölümü de kayda değerdir. Burada ünlü bir sporcunun başarısının ebedileştirildiği, yani kazandığı kupaların resmedildiği lahdi de görmeliyiz. Lucius Septimius Theronides dokuz şehirdeki şampiyonluğunun mükafatı olarak kazandığı kupaları lahdin dört tarafına kazıtmıştır. Lucius Septimius Theronides’un dokuz kupasının resmedildiği bu lahdi Nusret görmesin, mutlaka kaldırıp fotoğraf çektirir.
Lucius Septimius Theronides’un dokuz kupasının resmedildiği lahdi.
En önemli özelliği mazide yağmalanan ve bazı eserleri hırsızların hışmına uğrayan Antalya Müzesi’ni Türkiye Cumhuriyeti’nin mahkemelere dava açılarak başta Amerika müzeleri ve Metropolitan olmak üzere geri aldığı heykellerin hepsi burada sergileniyor. Bu düzgün bir koleksiyondur. Bu defaki gidişimde Avukat Bahadır Kalaycı’ya ait Cumhuriyet devri altınlarına ait bir sergi ve yanı başında bir başka sergi daha gördüm, Türkiye’deki ilk solo sergisini Antalya Müzesi’nde gerçekleştiren İlknur Tunalı. Şüphesiz ki bunlar takdire şayan faaliyetlerdir. Esas itibarıyla Antalya Müzesi’nin normal teşhire koymadığı bazı eserleri depolardan çıkararak konulu sergiler açması tavsiye edilir. Müzenin neşriyatı ve hatıra eşya bölümünde de Türkiye’de öncü bir hava var.
ARKEOLOJİMİZİN YÜZ AKI
Antalya Müzesi klasik filoloji ve arkeoloji bakımından önemli bir merkez olan Antalya Üniversitesi’ni tamamlayan bir abidedir. Hiç şüphe yok ki Suna ve İnan Kıraç’ın bu beldeye hediye ettikleri Akdeniz Medeniyetleri Müzesi, koleksiyonlar ve kurmakta oldukları kütüphaneyle Antalya’nın ve Akdeniz Üniversitesi’nin taşra üniversiteleri nitelemesinden kurtuldukları açıktır. Bu civardaki Burdur ile Isparta müzeleri ve üniversitelerinin faaliyetleri ve kazılarıyla bölge, Türkiye arkeolojisinin bir yüz akıdır, Türk arkeolojisinin bir ekol haline gelmesine yardım eden merkezdir.
MODERN TÜRKİYE’DE BİR ROMA ŞEHRİ
APHRODİSİAS
Küçük Asya’nın “Pax Romana” dediğimiz döneminde Roma İmparatorluğu’nun getirdiği devamlı ve geniş sulh dolayısıyla kıtanın bereketinden ve coğrafi konumundan istifade ederek çok zenginleştiği dönemler vardır. Bunların başında klasik Roma çağı gelir. Klasik Roma çağında İyonya ve Karia bölgesindeki şehirler; Ephesus, Miletos, Afrodisias ve Antalya bölgesindeki klasik Hellen şehirleri; Perge, Side, dağlık bölgedeki Termessos ve bilhassa Sagalassos (Ağlasun) ve tabii ki Antalya ve civarı klasik dünyanın en güzel örneklerini mimari, mozaik, heykel sanatının kalıntılarını barındıran bölgelerdir.
ÜRETİM ANADOLU’YA KAYDI
Üstelik artık bölgenin talebi dolayısıyla en mükemmel sanatçıların İtalya veya herhangi bir yerde ürettikleri ve çalıştıkları malzemenin ithalinden çok Anadolu’da yapılması yayılmıştır. Afrodisias klasik heykel atölyelerinin en önemlisini barındırır. Klasik Yunan eserlerinin, Roma devri kopyaları burada hazırlanmıştı ve hiç şüphesiz realist çizgilere sahip Roma portre sanatının iyi örnekleri de burada çıkmaktadır.
Daha güneyde Palmira’daki bazı örnekleri görülen çalışmalar (ki çölün kraliçesi Palmira her şeye rağmen Afrodisias ve Ephesus’tan mukayese kabul edemez) bu merkezin değerini artırıyor. Yüzyılımızın ilk yarısından itibaren ünlü Türk arkeoloğu, Amerika ve Avrupa’da eğitim gören Profesör Kenan Erim’in Afrodisias kazıları arkeoloji literatürüne önemli katkılar sundu. Fakat bu beldenin kendisi önemli bir arkeolojik alandır ve memnuniyet verici bir biçimde gençliğimizde sadece yabancı tur gruplarının geldiği yer; bugün artık genç nesillere de yaz kış rastlamak mümkündür.
Afrodisias’ı ayağa kaldıran faaliyetlerin dışında, Kenan Erim’in Koç ailesiyle kurduğu işbirliği rol oynar. Bilhassa Sevgi Gönül ailenin kültür işlerini yöneten üyesi olarak Afrodisias’ı bir bağış kampanyasıyla kaldırdı. Bulunan heykellerin her biri bakım masrafları, restorasyonu karşılayacak kişilere, müze dostlarına âdeta evlat olarak verildi. Afrodisias kazı alanının bütçesini Kültür Bakanlığı’mızın karşılaması mümkün değildi ve hâlâ da değildir. Bu nedenle Afrodisias örneği sivil toplum kuruluşlarının, sanatsever kişilerin; yani mesenlerin desteğine muhtaçtır. Sırada Priene, Antakya’daki villa kazıları, Sagalassos (Ağlasun) ve Datça’nın batı ucu Knidos gibi kazı alanlarının bu gibi ilgiye muhtaç olduğu açıktır.
ANA TANRIÇANIN ADINI TAŞIYOR
Afrodisias’ın ana tanrıçanın adını taşıdığı malûm. Klasikte şehre Nineon yahut Lelegon da deniyordu. Karya mermerlerinin hâkim olarak kullanıldığı atölyelerde, antik dünyanın en güzel parçalarının çıktığı açıktır. Afrodisias’ın Afrodit Mabedi ve bilhassa Bouleuterion dediğimiz meclis binası, heykel galerisinin ana mekânı olan Sebasteion binası ve hiç şüphesiz ki geniş arena gezilip görülecek yerler.
Afrodisias’ın ziyareti de kolay. Aydın’dan Muğla’ya, Söke’ye doğru geçişin üzerinde. Aydın, Türkiye’nin en zengin zirai bölgesi. Bu klasikten beri böyledir, bugün de öyle devam ediyor. Mazide kültürel kurumlaşmaları zayıftı. Bugün gelişmeler görülüyor. İlçe merkezlerinde kütüphaneler, bazı müzelerin kuruluşu bunun göstergesi. Lakin o hareketlilik ve zenginliğe rağmen kurulan üniversitelerin gelişmesinde bir patlama henüz yok.
Paylaş