Paylaş
Aydın’ın Güllübahçe mevkiinde antik Priene dediğimiz şehir yer alır. Doğrusu sadece ilkçağdaki Küçük Asya’nın değil bütün Akdeniz dünyasının en sempatik şehirlerinden birisidir. Antik nüfusunun beş veya altı bin kişiyi geçtiği düşünülemiyor. Fakat yapılaşması itibarıyla Miletoslu mimar Hippodamos sisteminin hemen hemen ilk uygulandığı, birbirini kesen caddelerden ve dörtgen bloklardan oluşan sevimli bir planı vardır. Deli zeytin ağaçlarının ve Akdeniz bitkilerinin arasında mermer şehir eşsiz bir resim oluşturuyor.
Halen taş döşeli caddeleri, ara sokakları, Hellenistik dönem evleri ve avluları, şehrin kanalizasyon sistemi ve su kanalları görülebilir. Arada şehrin meydanında bir taşın üstüne bir ustanın kazıdığı çöpten bacaklı adam figürleri ve isimler bizimle bağ kurar. Her daim sakin ziyaretçisi izdiham halinde olmayan bir şehirdir.
MYKALE’NİN ETEĞİNDE
Milattan önce 5. asra kadar ovada bir yerleşmeydi. Muhtemelen alüvyon getiren nehrin tıkanmasından, sivrisinek ve bataklıktan dolayı üste Mykale Dağı’nın hemen eteğine çıktı. Bugün kazıların yapıldığı bölgenin adı Mykale (Samsun) Dağı’nın eteğinde bir çıkıntı gibidir, dağ arkada bir kitle halinde uzanır ve ovaya bakar.
Priene’yi arkeolojiyi sevmek isteyenler, bu dünyayı merak edenlere tavsiye ederiz. İlk başta bütün ciddi ayrıntılı eserler gibi arkeolojiye, bir eski şehre nüfuz etmek de kolay değildir. Bilhassa çocukların ve gençlerin bu şehri gezdirilmeleri tavsiye ediliyor.
BEREKETİ SÜRÜYOR
Genel olarak bu şehrin ahalisi eskiden dini kült olarak Atina kökenlerine bağlıydı, yani koruyucu tanrıçası Athena’dır. Nitekim Atina mabedi kendini gösterir. Milattan önceki 7. asırda ilk arkaik yerleşimden sonra özellikle Delfi’den gelenlerin burayı kurduğu söyleniyor. Zeus, Demeter (Anadolu’da bu tanrıça çok sevilirdi) diğer kültlerdir.
Roma devrini çok rahat bir şekilde geçirmiş. Daha doğrusu bir sulh dönemi demek olan Roma’da şehirde hem mimari kalıntılar hem de hayatın inkişafı bakımından fazla tahripkâr değişiklikler yok. Nitekim ana kurumlar, mesela beş bin kişilik tiyatro veya Bouleuterion (meclis binası) veya Agora’nın ve kutsal alanın konumu bunu göstermektedir.
Her köşesinde Priene eski çağ insanıyla yenisi arasında bağlantı kuracak bir özellik gösterir. Bereketli ovanın, bereketi bugün de çok sarsılmamış ekoloji ve çevresi bugün de devam ediyor.
HAKAN HOCA’NIN İŞİ ZOR
19. yüzyılda önce Carl Humann, ardından Theodor Wiegand’ın kazdığı bu şehir artık Uludağ Üniversitesi hocaları tarafından yapılmaktadır. Bilindiği gibi kazıyı yapan hocamızın adı Prof. Dr. İbrahim Hakan Mert’tir ve heyet de onun kürsü arkadaşlarından oluşuyor. Hakan Hoca’nın işi zor. Sadece tarihin toprak altına gömdüğü sempatik şehri korumak için kazı yapmıyor. Aynı zaman bu ünlü şehri korumak zorunda.
Priene on iki tane şehirden oluşan İon Federasyonu’nun üye şehirlerinden biriydi. İlginçtir bu şehirlerden biri kıtada değil, Samos ya da Sisam Adası’dır. Klasik tarihin tanıdığı Bias gibi bilge adamlardan biri Priene yurttaşıydı. Miletos gibi büyük bir kültürel merkezin yakın komşusuydu.
Hakan Hoca bugün Theodor Wiegand’ın yaptığı kazıları da düzenlemekle meşgul. Zira bütün 19. yüzyıl klasisistleri gibi Wiegand da anlaşılan Bizans’ı pek sevmezdi. Bulunan Bizans kalıntılarını bir yere yığmış, tasnifi yok. Bunların hepsinin tasnifi yapılacak. Kazılar hiç de kolay ilerleyemez çünkü devletin verdiği bütçe makul değil, makulün de altında. Kesinlikle kültürel kurumların desteğine ihtiyacı var. Yani Türkiye’nin aydınları ve bağış yapacaklar sadece Afrodisyas’a gösterdikleri başarılı âlicenaplık örneği ile kalmamalı, ilk çağın önemli ve bu sevimli şehri Priene’ye de aynı desteğin gösterilmesi gerekir.
KOZMOPOLİT HALKI VAR
Priene’nin etrafında eski çağ Küçük Asyası’nın başka önemli bir merkezi var: Miletos. Hiç şüphesi ki İonya felsefesi döneminin parlak merkezi ve Küçük Asya’nın Efes’ten sonraki en önemli metropollerinden biri. Kozmopolit bir halkı vardı. Büyük tiyatrodaki abone usulüne göre kiralanan sıralardan birinin üzerinde “Judeon Simeon” yazıyor, demek ki şehirde paralı tüccar Yahudi sınıfı da vardı. Bu mabedin yıkılışından evvelki dağılımdır. Miletos’un âlimleri son zamanlara kadar kendini göstermiştir. Unutmayalım Ayasofya’nın iki mimarından biri de Miletosludur ve İsidoros’tur. Bugün bu şehirde kazılar devam ediyor ama gezisi Priene kadar çekici değil ve yorucu. Her zaman için şehrin ne olduğunu anlamak isterseniz Priene’ye bakmanız gerekiyor.
DİDİM DE KOMŞUSU
Priene’nin etrafındaki bir önemli merkez de Didim’dir. Didim, Apollon Tapınağı ve Apollon Kâhinleri ile meşhurdur, bir kült merkezdir. Bir eşi sadece Lübnan’da Baalbek’teki Jupiter Mabedi’dir ama bu daha göze çarpan bir bina.
Bu Ege zenginliğinin ortasındaki şehirler saymakla bitmiyor. Ancak bunların içerisinde en önemlisi, göz alıcısı ve gençlerin eski çağ eğitimi için gerekli olan Priene’dir. Bu şehri gezmek, ara sıra orada dinlenmek, Söke-Milas üzerindeki bu yolda bir mola vermek, günün manasını arttırabilir. Yaz tatillerinde yapılacak tatlı bir gezidir. Priene’yi incelemek eski çağ tarihinin karanlıklarını bizim zihnimize yansıtır ve o şehri kurtarmak ve yeni kazılacak yerleri dünyayı açmak bizim için bir yurttaş idraki olmalıdır. O takdirde yardımlarımızı bekliyor...
Paylaş