Paylaş
GÜRCİSTAN’ın kuzeybatısında, Karadeniz’in doğusunda, 8 bin 600 kilometrekarelik Abhazya’dayız. Burası cennet gibi bir ülke. Palmiyelerle başlayan orman, gür çamların arasından geçerek kısa zamanda 2 bin 500 metreye ulaşıyor. Arada Ritsa Gölü var. 2 bin 500 metreye ulaştığınızda 4 bin metrelik dağ silsilesi karşınıza çıkıyor. Her birinde ayrı bitki örtüsü, rengârenk çiçekler ve hayvanlar...
Abhazlar, haklı olarak ülkelerinin dünyanın en güzel yeri olduğunu söylüyorlar. Murat Yıldırımgeç (Geçba) ve Cemile Duman (Geç-ipha) ile Abhaz Dernekleri Federasyonu Başkanı Ahmet Ceylan (Hapat) başkanlığında (Abhazlarda Türk soyadından sonra parantez içinde Abhaz sülale ismi yazmak âdettir), heyet olarak ziyaret ettiğimiz Abhazya Cumhurbaşkanı Raul Hacımba da ziyaretimizde bize nükteyle karışık ısrarla ülkesinin güzelliğini ve Türkiye ile Abhazya arasında doğrudan ulaşım olması gerektiğini vurguladı.
BURADA OKUMAK BİR İMTİYAZ
Ülkesinin eşsiz olduğunu herkes söyler ama Abhazlar iddia etmekte haklı. Şu kadarını söyleyeyim servilerin arasındaki Abhazya Devlet Üniversitesi denize tepeden bakıyor. Herhalde böyle bir yerde talebelik bir imtiyaz olmalı. Üniversite ziyaretinde bir konferans verdim. Profesörlerin ve akademi başkanının Türkiye tarihine ilgileri ve hatta bilgilerine şaşırdığımı söylemeliyim.
DİLLERİNİ ÖĞRENMEK ÇOK ZOR
Grupta bulunan Cemile Duman’ın o saatte talebeler arasında bulunmasını isterdik. Abhaz üniversite gençliği, dillerini ve kültürlerini tanıyan Cemile Duman’ın kişiliğinde Osmanlı Türkiyesi’nin yüz binlerce göç eden insanı dilleriyle nasıl koruduğunu anlardı. Cemile Hanım ailesinin bir asırdır dönemediği bir ülkeye ilk defa geliyor.
Abhazlar, öğrenmesi gerçekten çok zor olan, Georges Dumezil gibi bir dâhinin bile kıvıramadığı dillerini öğrenmek için çok çaba sarf eden bir halk. Yaşamlarında incelik hâkim ama aynı zamanda da misafire hakikaten meraklılar. Sıradan bir söz değil, yabancı dostu selamlamak için devlet sanatçısı bile olsalar büyük bir tevazuyla ‘azara’ denen korolarını teşkil edip yeri göğü titreten şarkıları ve gülbankı çekiyorlar.
BİZİM ABHAZ AYDINLARIMIZ
Biz Abhaz Dernekleri Federasyonu’nun davetiyle gittik. Tarihçi Muhittin Ünal (Geçba) Bey ve Mahinur Tuna (Papapha) Hanım da vardı. Mitolojisine bu kadar sahip çıkan ve bunu tarihle kenetlemeye çalışan Abhaz münevverlerimiz olduğunu doğrusu bilmiyordum. ‘İçimizdeki meçhuller’ yurtdışında daha çok biliniyorlar.
GÜRCİSTAN’LA PROBLEM
Kafkasya’nın bu güzel ülkesinin Gürcistan’la problemleri var. Ağustos 1992’de başlayan Abhazya Savaşı sonunda bu ülkedeki Gürcü nüfus ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Diğer etnik gruplar, Abhazların yanında Gürcülere karşı savaştı. Gürcüler belki fazlasını istediler, belki yanlış strateji uyguladılar. Abhazya’daki çoğunluklarını, bu ülkedeki yaşam haklarını kaybettiler. Ancak, 1994 tarihli Moskova Ateşkes Antlaşması’na göre dönemin Kurucu Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba tarafından Abhazya’yı terk etmek zorunda kalan insanlara geri dönüş hakkı verilmiştir.
NEREDEYSE DÜNYADAN SİLİNDİ
Üç günlük bir geziyle, çok değişik, yüksek dağlarla çevrili, Karadeniz’in en ılıman kıyılarını içeren bir coğrafyayı gözlemek ve farklı bir halkı tanımak mümkün. Türkiye’deki Abhaz nüfus bir zamanlar zorla göç ettirildikleri bu ülkeyle bağlarını koruyorlar ama bir gerçek ortada; neredeyse dünya yüzünden silinmek duruma gelen bir halkın en kalabalık kesimi de Türk İmparatorluğu’nun ve cumhuriyetinin şefkatli kollarında yaşamını ve kültürünü sürdürdü. Anadolu topraklarının bazı meziyetlerini görmek ve hissetmek durumundayız.
ORMANLAR KORUMA ALTINDA
BUGÜN bu küçük ülkeye yılda altı milyon kadar turist geliyor. Kömür ve mermer yataklarına sahipler. Maden ocakları, ormanların koruma altına alınması yüzünden faaliyet gösteremiyor, bunu takdir etmek lazım. Bugün ülkede nüfusun çoğu Abhaz. Gürcü, Rus ve Ermeni azınlık gruplar var. Küçük ve savaşçı ülkenin Güney Amerika’daki Nikaragua ve Venezuela, Okyanusya’da ise Nauru, Vanuatu ve Tuvalu gibi dostları var.
BEN ÜLKEMİZDEKİ ABHAZLARA HAYRANIM
BİR şeyin üzerinde durmak lazım: Türkiye’de yaşayan Abhazlar dil ve kültürlerine daha bağlılar ve galiba dünya üzerindeki Abhazlığı da onlar yaşatıyorlar. Ben bizim ülkemizdeki Kafkasyalılar grubunun bazı yönlerdeki sabır ve iradesine doğrusu hayran olanlardanım.
Soldan sağa; İlber Ortaylı, Cemile Duman, Raul Hacımba, Ahmet Ceylan, Murat Yıldırımgeç.
MANDALİNALAR KARADENİZ’İN EN NEFİSİ
Abhazya’dakiler nefis ama Rize’nin mandalinalarına ne oldu?
ABHAZYA’nın başkenti Sohum’da ve diğer bölgelerde tropik iklim var. Mandalinaları, Karadeniz’in en nefisi. Bir zamanlar bu mandalinaların en güzellerinden ‘satsuma’ cinsi Rize’de de vardı. Ama bizimkiler “Çay dikeceğiz” diye ağaçları söktü. Abhazyalılar sökmedi.
ATALARA VE TABİATA SADAKAT ÖNEMLİ
ABHAZLAR genellikle Hıristiyan bilinir. Türkiye’de anayurttakinin üç misli Müslüman Abhaz var. Abhazya halkı için dindarlık bugünkü dine bağlılık yanında eski pagan kültüre, atalara ve tabiata sadakat demektir. Nitekim bu hava dolayısıyla ülkemizin Müslüman Abhazlarıyla, Hıristiyan kardeşleri arasında dini bir sorun yok.
EN ÖNEMLİ BİZANS TARİHÇİLERİNDEN BİRİ
ABHAZYA’nın bilimler akademisi de var, üniversitesi de. Bir yandan da tarihçi Denis Çaçhalia gibi yazdıkları dünyada tanınanlar mevcut. Bu küçü milletin içinden Vladislav Ardzınba gibi bir ünlü Bizantinist dahi çıkmış. Herhalde Ardzınba, Anakopia’daki Bizans dönemi kalesinden bağımsız Abhazyasının topraklarını seyreden krallar gibi bütün bir Bizans’ı dile getiren bir tarihçi.
İLBER HOCA ÖNERİYOR
İSTANBUL’UN GİZLİSİ SAKLISI
EMRE Öktem, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü profesörü. Hukukçuluğunun dışında tarih, Osmanlı tarihi ama bilhassa Avrupa tarihi ve Hıristiyanlık üzerindeki bilgisiyle tanınır. İstanbul’a âşık Türklerdendir.
Çok küçük yaşından beri bu şehri taban teperek öğrendi ama sadece taban teperek değil, yabancı-yerli literatürü de takip ederek bilgilendi. ‘İstanbul’un Gizlisi Saklısı’ bildiğimiz yahut görüp dikkat etmediğimiz birçok eseri bilmediğimiz yönleriyle gözler önüne seriyor. Bunlar sadece binalar, çeşmeler, sur kalıntıları, küçük ayazmalar, sağda soldaki ‘Köpekçi Hasan Baba’ mezarı gibi türbeler değil; Sümbül Efendi Camii’nin abide servisi gibi kalıntılar da bu kitapta yer alıyor.
Büyük tarihi şehrin efsanevi yerlerini, kişiliklerini, saklı hazinelerini JonGlez Yayınları’nın el kitabı şeklindeki rehberinde rastlamak mümkün. Sırf okumak için değil, sık sık bakmak için de çantanızda gezdireceğiniz bir İstanbul rehberi.
Paylaş