Paylaş
DİYASPORA Ermenilerinin en kalabalık olarak yaşadığı ve Fransa kadar olmasa da Amerikan medyasında ve akademik hayatında yer ettikleri ülke ABD’dir. Kanada’yla birlikte bugün Ermeni diyasporasının aşağı yukarı en kalabalık nüfusunu oluşturuyorlar. Yurtdışında peş peşe Ermeni jenositini kabul eden parlamentoların tarihçi olmadıklarını tekrarlıyoruz. Dahası var, hukukçu da değiller. Nitekim kabul ettikleri ve verdikleri hükümler ekseriyetle ciddi bir mahkemenin mütalaası ve teknikleri kullanılarak hazırlanan tasarılardan çok uzak. Şüphesiz ki parlamentolar hukukçuları ihtiva etse de ne bir mahkemedir, hele hele ne de ilim akademisidir. Usulsüz açıklamalar ve bazen hukuki bakımdan en korkunç kararlar ki bunlardan en önemlisi İsviçre federal organlarının jenosite karşı savunmayı peşin olarak mahkûm etme kararıydı, Doğu Perinçek’in açtığı davayla sukut etti, düştü.
JENOSİTİN TARİFİ YAPILDI
Buna rağmen yarım asırlık bu olayın üzerine hâlâ yeterince gidilmiyor. Bazıları tarihçilere düşen bu jenosit meselesini peşinen, onların muhtelif şekilde değerlendireceklerini söylüyorlar. Kusura bakmasınlar ama İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nürnberg duruşmalarında jenositin tarifini beynelmilel hukuk organları yaptılar. Hukuki bakımdan çok çetrefil bir yaklaşım ve tariftir ama vardır. Bugün dünyadaki tarihçilerin büyük kısmının bir hukukçu mütalaası yürütecek donanım ve mantık yapısından uzak kaldıkları gerçektir. Çünkü hukuk ciddi bir eğitim ve antrenmandır.
YÜZ YÜZE GELMEK DENENMELİ
Peki niçin tarihçiden söz ediliyor? Çünkü tarihçi olayları, günü gününe araştırmak, benzer olayları birlikte mütalaa etmek ve bu bilgiye ulaşmak durumunda olan kişidir. Bunun için tıpkı Yahudilere uygulanan mezalimin (Holokost’un) etüt edilmesi gibi Ermeni konusundaki iddiaları da gözden geçirmemiz gerekir. Hatta Ermeni tarihçilerin kendileriyle yüz yüze gelmesini denemeliyiz. Alelacele yazılan birtakım makale ve kitapların her sene yeniden basılmasıyla Ermeni sorununun bırakın dünyaya, milletimize ve gençliğimize anlatılması bile mümkün değildir. Bu konuda bırakınız dışarıda çıkan Ermeni taraftarı neşriyata karşı kaynak, yurtiçinde bile bu konuda ileri sürülmeye başlayan farklı fakat amatörce derlenen görüşlerle baş edilmesi mümkün değildir.
LİTERATÜRÜ BİLMEK GEREK
Türkiye’deki aydınların her şeyden evvel İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler Almanyası tarafından Yahudilere ve sadece Yahudilere değil Çingenelere de yapılan ırkçı imhayı bilmeleri gerekir. Nasyonal Sosyalist Almanya’nın bu konudaki literatürü taranmalıdır. Almanya’daki antisemitizmin kökleri ta Luther’e kadar gidiyor. Bu konuları yazıp basan Almanlar var ve sözü geçen eserlerin dahi Türkçeye çevrildiğini görmedik. Berlin ve Viyana Yahudiliği üzerine yazılan muhteşem bir literatür var. Bunu uzak, egzotik bir bilgi birikimi olarak değerlendiremeyiz. Türkiye’nin tarihçileri literatürü bilmek zorundadır. Savunmadaki meslektaşlar da bunları bilmiyor ve işin asıl sinir bozucu yanı, Türkiye’yi Ermeni jenositiyle itham eden Batı’daki bazı Türk çevreler de bunları okumuyor, bilmiyor.
YETERİNCE BİLGİSİ YOK
Biden hiç şüphe yok ki bazı Amerikan politikacılarından değil, yani yeterince hukuk bilgisi, ilgisi, iyi bir hukuk ve tarih eğitimine sahip olup verilen farklı mütalaaları iyi değerlendirenlerden değil. Geçmişte Amerikan başkanları içinde Reagan gibi bu mevzuda fazla bilgisi olmayan günlük politikayı ve seçim kampanyasını ve zorunluluklarını takip eden bir başkanın dışında pekâlâ Clinton gibi, Madeleine Albright gibi daha ciddi davrananlar çıktı. Hele Bernard Lewis veya Gilles Veinstein gibi özellikle Türk taraftarı olmayan ama sadece ciddi tarihçi görüşü olanların (Bernard Lewis’in bir nebze o daldaki tahsili dolayısıyla hukuk görüşü de kuvvetliydi) ileri sürdükleri fikirleri kavrayamıyorlar veya onun değerlendirmesine kızanlar var. Adamın birisi “Sizi Bernard Lewis kurtaramaz” diye başlık atmıştı, hem de buradaki yayınlardan birinde. ABD’de de jenosit çıkışını önlemekte Yahudi lobisinin önemli yardımı oldu. Bugün bu destek artık yok. Lüzumsuz bir kasaba tipi Yahudi karşıtlığı buna sebep oldu.
VAATLERİNDE BAŞARI YOK
Biden şüphesiz ki ofisi devraldığından bu yana henüz üç aylık bir başkan. Şu an başkanlık koltuğu ve minderindeki iğnelerin kendisini tam rahatsız etmediği açık. İleride Ortadoğu politikasını, dengeleri belki yavaş yavaş anlayabilir. Şu anda vaat ettiği programların hiçbirinde ciddi ve ikna edici başarı yok. Sadece me’şum virüse karşı aşı kampanyasında Birleşik Devletler’de önemli bir düzenlemeye gidildi ama müreffeh Batı ülkelerinin aksine utanç verici bir sağlık sistemi olan o memlekette, ciddi reformlar yapacağına dair bir gösterge yok. Kitlenin okul ve eğitimi Birleşik Devletler’de büyük bir sorun. Öncü endüstriyel bir memleket için (tabir benim değildir, muhafazakâr Amerikalı çevrelerde dahi söylenir) utanç verici bir cehalet oranı var. Dünyanın en mükemmel, öncü görünen üniversitelerinin ve hastanelerinin geniş kitlelere ne kadar yanaştığı su götürür. Bunda da bir ilerleme yapılacağına dair bir gösterge yok. Nihayet Biden karmaşık bir dış politika düzeninin ortasına oturdu, onu nasıl halledecek? O alanda da çok akıllıca planlara rastlanmıyor.
DİYASPORA ABD’YE KIRGINDI
Azerbaycan, askeri örgütlenmesinde Kafkas politikasında işgal edilen bölgelerinden gelen göçmenlerin durumunu düzeltmek için önemli atılımlar yaptı. Son Karabağ zaferi kuşkusuz Ermenistan aleyhinedir. Ermenistan taraftarı olan, koruyucu olarak bilenen Rusya bile bu alanda Paşinyan’ı dışladı. Amerika ve Avrupa’daki Ermenistan azınlık ve diyaspora hiçbir şey yapmayan Amerika’ya çok kırgındı. Bu son çıkışla Biden, bu kategoride Ermenilerin indinde biraz başarı sağladı ve iyi başkan hanesinde bazı ufak puan kayıtlarına sebep oldu.
TÜRKİYE’NİN OYALANDIĞI DAL
Biden, Türkiye gibi bir müttefiki harcayacak bunları elde etmekte bir beis görmüyor. Bunun nasıl cevaplanacağı üzerinde durmak gerekir. Türkiye’nin Ermeni politikası belirli zümrelerin oyalandığı, çok ciddi raporların çıkamadığı bir dal, 40 yıllık mazimizde Vali Esat Uras gibi bir bilgili adamın yazdığı rapor üstüne Kamuran Gürün zamanındaki yayın gayreti, parlamentoda Büyükelçi Gündüz Aktan ve Türkkaya Ataöv’ün de dahil olduğu bir yayın çalışmasının bile çoğaltılmadığı ve dağıtılmadığı çok açık. Bu konu üzerinde durduğunuz zaman bazı ucuz mizah taraftarları “Türk’ün Türk’e” sloganıyla ortaya çıkıyorlar. Bunda gülünecek bir şey görmüyorum. Türk’ün Türk’e propagandasından değil, Türk’ün Türk’e bir şey öğretmesinden söz etmeliyiz. Üstelik bu milletin aynı şekilde öğreneceği birtakım metinler var, Guenter Lewy, Justin McCarthy tarafından da kaleme alındı, sadece onlar değil. Her Batılı arşive girdiğinde aynı sesi çıkarmıyor. Bunların bazılarında o kadar aşırı Türk taraftarlığı da yok.
SUÇU YAYMA ÇABASI BOŞA
Ermeni jenositi, Amerika’dan çok asıl Almanya’nın üzerinde durduğu ve istismar ettiği bir konudur. Son günlerde Ali Güler’in Alman ZDF televizyonundan naklettiği bir haberde var. Gayet cahilane ama amaçlı bir biçimde Atatürk ile Hitler’i birbirine bağlıyor. Almanya’da Atatürk’ü bu şekilde anlatmaya çalışan hamakat dolu doktora tezleri bile çıktı. Yapılacak bütün iş, mukayeseli araştırma yapan ciddi bir devlet enstitüsü oluşturulması, Avrupa tarihi ve Yakındoğu’yu belgeleyen, raporlayan bir grubun oluşturulması, Holokost’un bütün Türkiye’ye anlatılması ve bu yüzden Ermeni jenositinden bahsedecek insanların donatılması, önce bir donanım kazanması. Alman Holokost’u özgün ve benzersizdir. Suçu yaymaya ve unutturmaya çalışmaları boşuna...
Türk-Ermeni tarihinin birlikte yaşadığı muhteşem günler ve üstüne imparatorluğun yıkılması sırasında ortaya çıkan facia ve çatışmalar... 1915 ve evveli bir mukateledir, yani iki kitlenin birbirini katletmesi olayıdır.
İKİZDERE
RİZE İkizdere’nin köylüleri planlanan taşocağı için köyün coğrafyasını mahvetmeye ve kestane ormanını kesmekle işe başlayan müteahhitleri protesto ediyor. Bu tip girişimler ve girişkinler Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Rize’de de tahammülü taşırdı. İkizdere köylülerini bu direnişten dolayı haklı görüyorum. Özellikle kadınlarını kutlamak gerekir. İnsan hatırlamadan edemiyor: Aziz Nesin, “Bursa’da para kazanacağız, sanayi kuracağız diye bütün zirai yapıyı bozdular, aptal burjuvazi artık Bursa şeftalisi yiyemiyor” demişti. Bu keskin mizaha işaret ederek şu soruyu sormak lazım: “İkizderelilerin üzerinde durduğu şifalı anzer balından bile bir küçük kaşık tadamıyorsunuz, niye para kazanıyorsunuz, a müteahhitler?”
Paylaş