Paylaş
Bir bakıma devletin kudreti, ordusunun modern silahları ve bürokrasinin işlevliliği dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın en merkeziyetçi ülkelerine bile taş çıkarır. Halk, güneyinden kuzeyine ve iki okyanusa ulaşan doğusundan batısına kadar Amerikalıdır. Başka diller konuşulsa da İngilizce öndedir. Başka mezhepler ve dinler bulunsa da WASP denilen (White Anglo-Saxon Protestant) zihniyet hâkimdir.
GERÇEK FEDERAL ÜLKE
Son yarım asırdır Amerika’ya zorla getirilen ve en az benimsenen siyahlar, bir zıtlaşmayı temsil etse de coğrafi ve siyasi ayrılıkçılık talepleri yoktur. Güney eyaletleri İspanyolca konuşuyor. New York’ta bile bu dilden başka dil konuşmayan bir nüfus türedi. Bu da siyasi talep değildir ama bütünleşmede zorluklar yaşadıkları görülüyor. Bu istinaslar haricinde Amerika gerçekten Amerikalıdır. Herkes onu benimser. Aynı zamanda gerçek bir federal ülkedir.
BİRBİRLERİNDEN FARKLILAR
1776’da Pensilvanya’da hürriyet ve anayasayı ilan edenler 13 koloniydi. Bu Britanya kolonileri, ilk 13 devleti oluşturur. Zamanla sayı 50’ye ulaştı. Gerçek federalizm sadece federe devletler ve onların meclislerinden ibaret değildir. Eyaletlerin eğitimi kadar, ceza kanunlarında dahi farklılıklar vardır. Mesela şu anda idam cezası her yerde yok. Medeni hukuka giren bazı dallarda dahi farklılık söz konusu olabiliyor. Bir araya geldikleri nokta, bir zamanların Avusturya-Macaristan’ında olduğu gibi savunma ve dış politikadır. Kuşkusuz dünyayı kaplayan büyük şirketlerin, Amerika içinde de zıt mevzuatla başlarının ağrımadığı açık.
BAŞKAN DEĞİL VALİ
Eyalet başkanları yok, seçilmiş valiler var. Federal polis ve Yüce Mahkeme hepsinin tabi olduğu organ (Supreme Court). Başkanın eyaletler üzerinde belirli bir kontrol ve koordinasyonu var ama sınırları belli. Rhode Island’ın bir senatörü dışında her eyaletin 2 senatörü var. Nüfusları mühim değil, Kongre (Senato) bu yüzden ağırlıklı bir organ. Amerikan partilerinin parti disiplini hiçbir zaman Avrupa’daki gibi değil, olacağı da şüpheli. O nedenle Senato’da Cumhuriyetçi ve Demokrat çoğunluktan bahsetmek herhangi bir Avrupa ülkesindeki meclisle aynileştirilmemelidir.
TRUMP’IN YÜKSELİŞİ
Seçimler çok ilginç, iki dereceli. İlk seçmenin verdiği reyler, delegelere gidiyor. Delegeler de eyalete (bunun ısrarla “state” olduğunu belirtelim). Biden’ın beklediği 270 minimum delege sayısı bu. Bizim nesil bütün hayatımız boyunca Amerikan seçimlerinde bir ihtilafı ancak Cumhuriyetçi Bush ve Demokratlar arasında gördük, o bile kolayca halledildi. Şimdi ise çetin cevizler ortaya çıktı. Trump, Amerikan anayasal sisteminde birçok unsuru dışladı ve hatta sarstığı gibi seçimde de problemler yaratıyor. Posta ile rey verme işini diline doladı. İhtilaflı bir seçimle karış karşıyayız. Kıta Avrupası ve Britanya’da gördüğümüz gibi efendi bir seçim olayı Amerika’da sona ermiş vaziyette. Gördüğümüz tuhaflıklara rağmen Trump’ın Amerika’daki muvaffakiyeti bir tek unsura bağlıdır. İşsiz ve vatandaşın sıkıntı çektiği bir Amerika’da başa geçti ve bazı tedbirlerle işsizliği azalttı. O yüzden çok güçlendi. Bulaşıcı virüs dolasıyla da işyerleri kapatılıp randımanı düştükçe işsiz sayısı da artıyor. Bu gelgit yüzünden seçimde aldığı reyler sıkıntı yaratıyor.
TAMİRCİ DİPLOMASİSİ
Bizdeki bazı çevreler Trump’ın daha hayırlı olacağı görüşünde. Bu boş bir beklenti. Türkiye-ABD ilişkilerinde pürüzler hep var. Gerilim de mukadder ama okyanusun üstündeki büyük müttefik bu tarafla ilişkilerinde farklı davranıyor. Farklı davranma nedeni elli yıldır Türkiye’nin başka türlü, daha hızlı yapısal değişime girmiş olması. Bu nedenle gerilimler bir yandan da tamirci bir diplomasiye dönüşüyor. Fransa ile uzun zamandır tatbik edilegelen ilişkilerin koptuğu zamanda, bazı diplomatların karşılıklı devreye girerek tamirat yaptıkları malum. Ancak sistem orada çalışmamaya başladı ama ABD ile ilişkilerde her zaman geçerli olacağa benziyor.
DİNAMİKLERİ FARKLI
Biden’ın ABD ve Türkiye için Trump’tan daha farklı problemler yaratacağını söyleyemeyiz. Muhalefetteyken bile kırdığı potlar bilhassa bizim açımızdan hiç kabul edilebilir gibi değil. Maalesef Amerikan sistemi gerçekten kuvvetli, radikal eylemler düşünen, temel eleştirileri ortaya koyan insanları yükseltmeye müsait değil. Amerika uzmanların, teknisyenlerin ve akademisyenlerin, başarılı menajerlerin ülkesi. Onların başarılarının önü her zaman açık ve aranırlar, nereden geldikleri önemli değildir. Ama Amerikan politikasının dinamikleri başkadır. Siyasi elitin oluşumu bilemediğimiz dinamiklere bağlı. Bunu anlayanlar galiba tek akraba olan Britanyalılar. Trump gibi sivri politikacılarla düşülen terslikler, yarın Biden ile de tekrarlanabilir. Çünkü ikisi de böyle bir dünya gücünün çıkarması beklenen yönetici tipleri değil. Amerikan taşrası ve iş çevreleri çok değişik.
TAŞRA DEĞİŞMELİ
Dışişleri (Department of State) başkentteki Britanya Büyükelçiliği ile günlük temas halinde bazı şeyleri öğrenebiliyor. Bilim ve iş dünyası, dünyanın her köşesinden beyin göçüyle imkânsızları çözebiliyor, başarılı olabiliyor ama politika için ithal malzeme her zaman yeterli değil. Amerikan taşrasının ve gençliğin yerel eğitiminin değiştirilme zamanının geldiğini sadece aklı başında Amerikalılar değil, herkes söylüyor.
YITZHAK RABIN
İsrail Genelkurmay Başkanı’ydı. Britanya mandası devrinde mücadelenin silahlı olduğuna inanan Hagana’ya üye oldu. Bu yüzden bir müddet manda idaresi onu hapse attı. Filistinlilere karşı milli savunma bakanıyken yer yer sert davrandığı da bilinir ama adil olmayı da bildi. İlk defa kolay yolu denemekten vazgeçti, başbakanken koalisyon kabinesinde dinci muhafazakâr partilere yer vermedi, aksine Arap Partisi’yle ortak oldu. Politikasına saldırıların başında o zaman Benjamin Netanyahu geliyordu. 25 yıl evvel, 4 Kasım 1995’te sağ görüşlü hukuk talebesi Yigal Amir tarafından bir barış mitinginde öldürüldü.
Barışa inanan İsrail yurttaşları, Arap asıllılar ve Ortadoğu dünyasında Yitzhak Rabin tutulan bir liderdi. Hâlâ kalabalık bir kitlenin umudu olduğu anlaşılıyor. Her hafta Netanyahu’ya karşı yapılan mitinglerin on dokuzuncusu suikastın 25. yıl anısına tertiplendi. Tel Aviv ve Kudüs’ün sokakları protestocu kitlelerle doldu. Bizim basında bu haber pek yer almadı. Şalom’da (4 Kasım) Elda Sasun’un sayfa haberi ve yorumunu okumak mümkün.
İZMİR HALKI
İnşaat sektörü, imar düzeni ve yapı denetimi İzmir’de de Türkiye’nin bütün şehirlerinde olduğu gibi derbederlik içinde. Her vatandaşın usta inşaat mühendisi olması, jeolojik yapıyı tanıması veya yakınında böyle birinin bulunması imkânsız. İyi niyetliler tasarruflarını toplayarak, bir araya getirerek bir yere yerleşiyorlar. Görünüşe aldanıyoruz.
Son İzmir depreminde bu acı gerçek bir kere daha ortaya çıktı. Hâlâ dolandırıcıları denetlemek ve cezalandırmakta yavaş davranılıyor. Fakat İzmirliler, Türkiye’ye ve Akdeniz’e örnek olan bir hemşerilik dayanışması gösterdi. Deprem anında herkes yıkıntıların etrafındaydı. İlk andaki kargaşa ve gürültüyü kendileri kestiler. Sessiz kitle uyanık bir şekilde kurtarma çalışmalarını izledi ve kendilerinden istenen yardımı fazlasıyla yerine getirdi. Her köşede aş dağıtıldı, seyyar bir sebil kuruldu. Hastaneler düzene girdi, trafik ambulanslara yol verdi. Sokakta kalanlara hemen yardım edildi. Evler ve oteller ücretsiz açıldı. Bu numune bir görünümdür. 17 Ağustos’tan bile önemli bir dayanışma aşaması yaşadık. Yardım gruplarının fedakârlığı, düzeni ve becerikliliği, İzmir Belediyesi’nin yanında komşu belediyelerin ve Ankara Belediyesi’nin yardım düzeni ile ancak iftihar edilir.
Bundan sonra bütün mesele, imar yolsuzluklarına karşı durmakta. İzmir’deki kayıplarımızın yasını tutuyoruz, onlara Allah’tan rahmet ve ailelerine sabır diliyoruz. Belediyeler ve İzmir halkıyla da iftihar ediyoruz.
Paylaş