Paylaş
Almanya adına Mareşal Keitel’in imzaladığı mütarekeden önceki olaylar şöyle cereyan etti: Almanlar 25 Nisan’da Finlandiya’yı terk etmişlerdi. Mussolini, Kuzey İtalya’da İsviçre sınırına geçerken aynı gün partizanlar tarafından sevgilisi Clara’yla birlikte infaz edildi. Bu, İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’nin sona erişi demekti. Hakiki İtalya iki yıl evvel Müttefiklerle birleşmişti. Harbin büyük tahribatından da bu sayede kısmen kurtulmuştu. Orada krallık henüz yapılacak referanduma kadar devam edecekti. Almanya’nın akıbeti Tahran, Yalta ve Potsdam’da karara bağlanmıştı. İlginçtir Tahran’da Roosevelt Almanya’yı tarımla geçinen, sanayisi sınırlı bir ülke haline indirgemek isterken, Stalin gelecekteki Almanya’ya karşı yaşam şansı veren bir tavırdaydı.
Müttefik ordular İtalya ve Normandiya üzerinden kıtayı kurtardılar. Doğudan gelen Sovyet Kızıl Ordusu ise bugünkü Almanya’nın doğu kısmını ve Berlin’i Almanlardan temizlemiştir. Berlin, Sovyet işgal bölgesinin ortasındaydı ve bilahare dört müttefik tarafından işgal görevi paylaşıldı.
İşgal görevinin içinde yıkılan Avrupa’nın aç kitlelerini doyurmak da vardı. Şurası açık: Bu görevi en iyi Amerikan işgal kuvvetleri yerine getirebildi. Ama Sovyet Kızıl Ordusu başka bir şey yaptı. Auschwitz gibi ölüm kamplarındaki binlerce insanı kurtardılar ve hayata dönüşü sağladılar. 12 Ağustos 1945’te Oder–Neisse hattı Sovyet işgal bölgesinin sınırı olarak tespit edildi. Almanya’nın doğusu ve Königsberg Polonya’ya bırakıldı. Königsberg’in kuzey kısmı Kaliningrad olarak Sovyetler tarafından ilhak edildi. Rivayetlerden birine göre Stalin, 1941’de Leningrad civarında Katherine Sarayı’ndan Naziler tarafından çalınan ‘Kehribar Oda’nın tazminatı olarak Königsberg’in yani Kaliningrad’ın kehribar kaynaklarına el koymak için bu ilhakı yapmıştır.
Barış anlaşmasına katılan devletlerden Romanya, Macaristan, Bulgaristan’ın söz ve hareket hakkı çoktan karar altına alınmıştı. Bu, Sovyet işgal yönetimine bırakıldı ve Avrupa bu sefer Amerika’yı da içine alarak yeni bir gerilim dönemine girdi.
İkinci Dünya Savaşı şu ana kadar dünyanın ahvalini değerlendirmek yani tarih yazmak konusunda önde giden kıtayı en çok tahrip eden savaştır. Bu yüzden zihinleri hep meşgul eder. Bir kere Avrupa Yahudiliği ciddi bir imha ameliyesinden geçirildi. Aynı şey Avrupa’daki Çingeneler için de söz konusu. Gelişmiş bir bürokrasinin mühendislik, kimya ilimi ve teknolojinin eseri olan ölüm kampları o güne kadar beşeriyetin tanıdığı bir olay değildi.
Maalesef milyonlar yok edildi ve bu çok yakın bir tarih. Hiçbir şekilde benzeri olmayan, kendine özgü bir cinayet ve sapıklık. Avrupa ikiye bölündü. Kırk sene sonra Doğu Avrupa’daki komünist rejimler yıkılıp Avrupa dünyası tekrar birleşirken görüldü ki, 1940’tan evvelki Doğu Avrupa ve Batı Avrupa farklılığı çok daha fazla büyümüştür. Balkanlar’ın 19 ve 20’nci yüzyıl başlarındaki Avrupalılaşma süreci bu 40 yıl boyunca buzdolabına girmiştir.
Vakıa Doğu ve Batı Avrupa arasında ekonomik, endüstriyel farklar vardı ama bu entelektüel bakımdan geçerli değildi. İkinci Dünya Harbi’nden evvel Çekoslovakya seçkin bir demokratik cumhuriyet ve bir burjuva toplumuna sahipti. Aydın sınıfı Fransa ve Almanya’nın bile yer yer çok önünde giderdi. Macarlar Orta Avrupa’nın seçkin bir ülkesini oluşturan halktı. Bütün bu pırıltılar mazide kalmıştır.
HİTLER PARİS’İN YIKIMINI EMRETMİŞTİ
Harpteki nüfus kaybı bir müddet sonra telafi edildiyse de kıtanın mukadder gerilemesi bugün ortaya çıkıyor. Şimdi dünya bu krizlerle meşgul. Çin, Japonya ve Kore... Uzakdoğu’nun bugünkü krizi tamamen İkinci Dünya Savaşı yıllarından kaynaklanıyor.
Bazı ahvalde Avrupa ülkelerinin bile farkına varmadığı asıl büyük felaket ise bilim ve sanat alanındadır. Almanların 1960’lardaki sorusu: “Biz hâlâ şairlerin ve düşünürlerin milleti miyiz?” Cevap, hayırdı. Almanya, Polonya ve Avrupa’nın üniversiteleri ve edebiyatı eski gücünü kaybetmiş gibi. Bu beşeriyetin umumi bir zaafı mı, yoksa hem kendi ülkesini hem işgal ettiği ülkelerdeki maddi eserleri ve münevverleri tahrip yoluyla bitiren Nazi Almanyası’nın fiili midir?
Hitler, Varşova’nın tahribini emretti ve yerine getirildi. Aynı emri Paris için de vermişti; ne var ki Fransız-Alman tarihi kültürel birliğine inanan garnizon komutanı bu emri yerine getirmedi. Müttefik kuvvetleri de İtalya’nın güney kesimlerini tahrip etmeden geçmediler doğrusu. Alman şehirleri de tahrip edildi ama Almanların yaptığı tahribatın sonu yok. Nazilerin, Rusya’daki parkların çamlarını bile Noel için acımadan tahrip ettiği bilinir. Hâlâ daha işgal edilen ülkelerden çalınıp toplanan sanat eserleri aranıyor ve bulunmaları için toplantılar yapılıyor, tazminat talep ediliyor.
‘BİZ NE YAPABİLİRDİK’ TARTIŞMASI
İkinci Harp’ten sonraki sınırlardan herkes çok memnun mu? Almanya kaybettiği topraklar için ses çıkarmıyor ama aynı şeyi Romanya için söylemek söz konusu değil. Tabii Macarlar için de. Bir asır geçince başka bir Avrupa ortaya çıkacak gibi. Böyle bir Avrupa’nın çok erkenden oluşacağına inananlar son gelişmelerle biraz sukutuhayale uğradı. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin rolü neydi? İddialar çok ama bunların bir kısmı gerçekçi analizlere dayanmıyor. “Savaşın dışında kalmakla fırsat kaçırdık; 12 Adalar bizim olabilirdi” diyenler var. Hiç gerçekçi değil. Almanlarla anlaşarak elde edilen kazançlar anında daha feci kayıplara konu olabilirdi. Hariciye personelini ve devlet büyüklerini Almancı ve İngilizci ayrımlarıyla tanıtan kitaplar var. Bu konuda soğukkanlı yorum getiren Selim Deringil’in ‘Denge Oyunu’ kitabına bakılabilir. İkinci Dünya Savaşı’na dair bir önemli kaynak da daha evvel pek fukara çevirisi yapılan, bugünlerde tam çevirisi yayınlanan Mussolini’nin damadı ve İtalya Dışişleri Bakanı Kont Galeazzo Ciano’nun ‘Savaş Günlükleri’dir.
Şu kadarını söyleyelim, Numan Menemencioğlu veya Şükrü Saracoğlu gibi devlet adamları Almancı; diğerleri İngilizci gibi ayrımların ciddiyetten uzak olduğunu belirtmeliyiz. Türk memuru her şeyden evvel yukarının emrini dinler ve ona göre yani oranın verdiği mizansene göre rolünü oynar.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde NATO’ya ve Batı blokuna yanaşmamızın asıl etkeni Rusya’nın saldırı tehlikesi kadar ordunun donanımındaki perişanlıktı. Savaşın uzun dönemli etkileri oldu. Şunu belirtmek gerekir: Uzun, sıkıntılı ve hemen her sosyal sınıfın hayatını berbat eden kaçınılmaz politikalar CHP’yi uzun yıllar siyasi iktidardan uzak tuttu. Fakat aynı zamanda ithalat yapamamaya ve her şeyi ihraç etmeye dayanan dış ticaretin getirdiği döviz birikimi savaştan sonraki gelişmenin de motoru olmuştur.
MEVLÂNÂ MÜZESİ’NDE GELİŞMELER
PAZAR günkü yazımız yayımlanmadan hemen önce Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Mevlânâ Müzesi bahçesindeki usulsüz kazıyı, mezarların açılmasını ve tasarlanan bina inşaatını durdurduğunu öğrendim. Bu hassasiyet dolayısıyla belediyeyi kutlamak gerekir. Mahalli gazetecilik görevini iyi yapan Pusulahaber gazetesi takdire şayan bir organ ama maalesef Konya’nın büyükşehir olması Konyalıların bütün büyükşehirlerde olduğu gibi şehirleriyle ilgilenme derecesini azaltmış görünüyor.
İŞTE SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş