Paylaş
1917 yılında Rusya, Çar’ı tahtından indirdi. Şubattaki bu hadisenin üzerine Ekim Devrimi ile Rusya İmparatorluğu’nun istediği ekmek ve barış hedefleyen bir dönem daha açıldı. Kitlelerin isteği kolay değildi. Ama Rusya’nın doğudaki savaşı bitmiş gibiydi, tükenmişlerdi. Bilhassa Kafkasya’da Çar ordularının da yenilgisiyle birlikte bir iktidar boşluğu oluştu. Ocak 1918’de Sovyet Rusya’nın Brest-Litovsk’ta Almanya ve Türkiye ile yaptığı barış ile Kars kırk yıllık Rus hâkimiyetinden Doğu Beyazıt ile birlikte çıkarak Türkiye topraklarına katıldı.
ALMAN’I-TAŞNAK’I YENEN ORDUMUZ
Gönüllü bir kolordu Kafkas İslam Ordusu olarak Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komutanlığında tümü terhis edilmiş veya müstafi görünen zabitler, erbaş ve erlerden oluşuyordu. Karşımızdaki İngilizler adeta savaşa katılmayan gözlemci niteliğindeydiler. Rusya ordusu dağınıktı. Bakü petrolleri için bize karşı savaşan tek ordu ise sözde müttefikimiz Almanya idi. 15 Eylül 1918’de Almanlar ve Taşnak çetecilerini yenen İslam Ordusu, Bakü’ye girdi. Bakü’de ve Azerbaycan’da Müsavat Partisi hâkimdi.
CUMHURİYETİN DESTEKÇİSİ ORDU
28 Mayıs 1918’den beri Transkafkasya Müstakil Federasyonu’ndan ayrılan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Müsavat Partisi Reisi Mehmed Emin Resulzade, reisicumhur olarak bağımsızlığı ilan etmişti. Bu Cumhuriyet’in destekçisi Bakü’ye giren Kafkas İslam Ordusu’dur. Harbin sonlarında bir müddetten beri ilerleyen Türklerin morali yükseldi. Bununla birlikte Suriye cephesindeki çatışmalar savaşın sonunun yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu. Yükselen moral ise 1918 yılının 31 Ekim’inde Mütareke’nin ilan edilmesiyle ister istemez düşüşe geçti.
Kafkas İslam Ordusu Bakü’de
KİMLİĞİ TÜRK LİSANI TÜRKÇE
Bu Cumhuriyet’in başkanı ve Müsavat Partisi’nin lideri Mehmed Emin Resulzade 1884’te doğmuştu, 1955’te de Ankara’da vefat etti ve orada defnedildi. Azerbaycan’ın bütün bu dönem genç aydınları gibi edebi bakımdan Füyûzat akımına yakındı. İstanbul Türkçesini mükemmel yazar ve konuşurdu. 1918-20’de iki yıl içinde yönettiği Azerbaycan’da üniversiteyi kurdu. Gerçekten demokratik ve çokpartili cumhuriyet örneğini verdi. Alfabeyi Latinleştirdi. Milletin kimliği Türk ve lisanın adı Türkçe idi. 1905 Devrimi’ne aktif olarak katılmıştı. Stalin ile dosttu. Müteakiben İran Devrimi’ne katılmış ve İran Demokrat Partisi’ni kurmuştu. Bilhassa Rusya ve İran Türklerinin beynelmilelci bir siyasi eylem içinde oldukları dönemdi. Sayısız eserlerinde Kafkas problemlerini, Türk ulusçuluğunu ve Panturanizm’i ele almıştır.
Doğru bir yaklaşım olarak onun gözünde Panturanizm sadece Türk halklarının kültürel birliği ve ruhi yakınlığıdır. 1922’de Stalin’in kendisini görevlendirdiği St. Petersburg’dan Finlandiya’ya kaçtı. İkiyüzlü politikayı anlamıştır. 1938’de Polonya’da idi. Mareşal Pilsudski’nin yeğeni Vanda ile evlendi. Vanda Hanım onunla Türkiye’ye geldi ve burada yaşadı.
MODERN TÜRKİYE SAVAŞININ BAŞLANGICI
Azerbaycan, bayrağı ve siyasi faaliyet itibari ile Birinci Cihan Harbi’nin hemen sonrasında geleceğin modern Türkiye’sinin gerçekleştireceği politikayı ve mücadeleyi başlatan ülkedir. Tabii, şartlar Müsavat rejiminin yaşamasına izin vermedi ama bu politika modernleşmeci ve laik tarafları ile yeni Türkiye’ye mülteci olarak taşındı. Türk halklarının bir tanesi cumhuriyeti yüz yıl önce kurmuştur.
DÜNYA EKONOMİSİNDE 5. GÜÇ
BİR zamanlar İspanya, bugünkü Meksika’nın kuzeyinden Kanada sınırına kadar Pasifik sahiline hâkimdi. Misyonerler adeta insanları dine çağıracak bir manastırlar zinciri kurmuşlardı. Hac yolunun üzerinde San Francisco, Santa Barbara, Los Angeles, San Diego gibi yerleşmeler modern California’yı oluşturdu. Kıyılarda iklim iç kesimlere göre daha rutubetsiz, daha kuruydu ve tabii ki daha kuraktı. Bugünkü yeşil örtü o zaman yoktu. Şehirler kuruldukça, insanlar yerleştikçe ağaçlandırma başladı. Amerika’nın kuzeyinden ve merkezinden isale hattı çekildi. Bugünün Los Angeles’ı, Hollywood stüdyolarını, Beverly Hills’in zenginlerini barındırıyor. Tuhaf bir kader, malikânelerin hepsi el değiştiriyor. Adeta bizim Boğaziçi gibi. Buradan aristokrat çıkmıyor ancak geçici zenginler gözlemleniyor. Şüphesiz ki Amerika’nın zenginleri de var. Bu ülke bir kavimler göçünü takiben kuruldu ama pekâlâ Boston’ın Mayflower yolcuları, Teksas’ın petrol milyarderleri olsun her yerde yok. Genel manzara bu. Los Angeles deprem bölgesi olduğu için şehir merkezi hariç binalar ancak çift katlı ve o yüzden binalar bir tiyatro dekoru gibi süslenmiş.
California dünya ekonomisinin beşinci ülkesi durumunda, dördüncü olmaya doğru evriliyor. Biz Amerika’nın geri kalanından ayrılsak ne güzel olur diyenler çoğalıyor. Ancak Pasifik’in öte yakasındaki devlere nasıl karşı duracaklar? Amerika’nın orta kesiminin kendine has fedakârlığı ve yurtseverliği bu tarafta pek görülmediğine göre nasıl bir savunma hattı oluşturacaklar? Daha da ilginci, bu kadar zengin bir ülke Trump’a oy vermiyor ama sağlık sistemini Obamalaştırmakta da pek de istekli değiller. Öyleyse kendilerine çok benzettikleri Batı Kanada’nın Vancouver eyaleti ile de gerçekten benzeştikleri şüpheli. Amerikan federalizmi kadar gerçek bir federalizm yok. Çünkü Amerika müspet ve menfi yönleri ile hiçbir yere benzemez.
NE İSPANYOL, NE ALMAN TİYATROSU VAR
Bir sürü millet ve lisan bir arada ama biz bunların senteziyiz diyen sadece kendinin inanmadığı bir özlemi ifade eden Los Angeles İspanyolca konuşanla dolu. Ama ne tanınmış bir İspanyol tiyatrosu var ne de flamenko barları. Bir zamanlar bu coğrafyaya çok gelmiş olan Almanların yaratması beklenen zenginliğe rağmen ne Alman operası ne Orta Avrupa tipi bir tiyatro var. Var olan örneklere de kim gider belli değil. Herkes operaya gidemediğinden şikâyet ediyor, 800 dolar ücret az değil. Ama sanki daha ucuza olsa opera çatlayacak. Bütün imkânsızlıklara rağmen iki yüz elli kadar tiyatroyu barındıran İstanbul’u bu anlamda özleriz. Burada gezen para kum gibi, peki tiyatro nerede? Müziği çok seviyorlarmış, Los Angeles dışında başka nerede bulunuyor? San Francisco’daki operayı sevdik, Asya müzesini de. Yirmi milyonu barındıran Los Angeles’ta bunların muadili nerede derseniz, operanın dışında bazı şeylerin geri kaldığı görülüyor. Bir memleketin, dünyanın beşinci ekonomik gücü olsa da daha fazla üniversiteye, opera ve tiyatroya, doğudaki gibi daha büyük kütüphanelere ihtiyacı olduğu açıktır. Zengin, iklimi müsait kocaman bir ülke, kocaman bir kültürel patlamayı da temsil ediyor mu tartışmak lazım...
Paylaş