Paylaş
Tiraje Dikmen’in hayatını bilmeyen, tanımayan biri için pek bir şey ifade etmeyebilir bu paylaşımlar.
Ama sözünü ettiğimiz, Türkiye’nin dünya çapındaki sanatçılarından birisi. Büyükada’da müze olması gereken eşyasının korunduğu evi ise ölümünden beri sahipsiz.
O günlerden itibaren dile getirilmeye çekinilen korkular acaba gerçek mi oluyor?
Dikmen, kültür tarihimizin önemli eserlerine ev sahipliği yapan, Feyhaman Duran’dan Hakkı Anlı’ya, Avni Arbaş’tan Neşet Günal’a, Selim Turan’dan Aliye Berger’e, Leopold Levy’den Abidin Dino’ya sanatçı dostlarının eserleri ve kendi çalışmalarının bulunduğu Büyükada’daki köşk dahil bütün mal varlığını, mezun olduğu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bırakmıştı.
Peki üniversite ne yaptı?
Kabaca bir sayım yapıp, binanın kapısına kilidi vurup burayı kaderine terk etti.
ÜNİVERSİTE İLGİSİZ
1 Eylül 2014 yılında Dikmen’in vefatıyla Büyükada büyük bir sanatçısını ve önemli bir kültür insanını kaybetti. Kız kardeşi ile küs olduğu için henüz 40 yaşındayken hazırlamıştı vasiyetini. Nişantaşı ve Şişli’de daireler, 20’nin üzerinde dükkân, Paris’in en kıymetli bölgelerinde milyonlarca Euro değerinde ev ve atölye ile banka hesaplarındaki hayli yüklü miktarda para... Bütün bu mirası ‘kadın işçilerin Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki durumları’ üzerine doktorasını yaptığı İÜ İktisat Fakültesi’ne, ihtiyacı olan öğrencilere burs verilsin diye bırakmıştı.
İstanbul Art News dergisi, sanatçının ölümünden üç yıl sonra, 2017’de bu mirasın izini süren geniş bir dosya hazırladı. Büyükada’daki köşk, maaşı ödenmeyen bir bekçiye teslim edilmiş, bakımsız halde çürümeye bırakılmıştı.
İstanbul Üniversitesi aradan geçen onca yıla rağmen vasiyetin işleyebilmesi için gereken yasal prosedürleri bile yerine getirmemiş hatta neredeyse kendilerine böyle bir mirasın kaldığından bile habersizlerdi.
Büyükada sakinleri ve sanatseverlerin şimdi sosyal medyadaki feryatlarının nedeni, bu kültürel mirasın çarçur edilmesi ya da çürümeye terk edilmesi.
İstanbul Üniversitesi bu konuyla ilgili yaptığı çalışmaları kamuoyuyla paylaşmalı.
PARİS'TEN AYRILMADI
1925 yılında İstanbul Büyükada’da dünyaya gelen Tiraje Dikmen’in babası, Türkiye’de mikrobiyolojinin öncülerinden olan veteriner Cafer Fahir Dikmen’di. Tiraje Dikmen, babasının isteği nedeniyle ablası Şükriye Dikmen’le birlikte erken yaşta Fransızca öğrendi. Namık İsmail, Feyhaman Duran gibi ressamların Dikmen ailesini yakından tanıması nedeniyle sanatla ilgili bir ortamda yetişti. Işık Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu, aynı fakültede doktorasını tamamladı. 1943-1948 arasında bir yandan da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde özel öğrenci olarak Leopold Levy’nin atölyesine devam etti.
1956’da ünlü Galerie Edouard Loeb’da desenleriyle ilk kişisel sergini açtığında, Max Ernst iki desenini satın almıştı. Bu yıllarda Man Ray, George Braque, Andre Breton, Yves Tanguy, George Herold, Victor Brauner başta olmak üzere dönemin önde gelen sanatçılarıyla yakın ilişki içinde oldu. Fransa ve Türkiye’de sergiler açan sanatçı, 1980’lerden itibaren ağırlıklı olarak İstanbul’da yaşamaya başladı, Büyükada’da doğduğu köşke yerleşti. 1 Eylül 2014’te hayatını kaybeden sanatçı, Büyükada’daki Tepeköy Mezarlığı’na defnedildi. Hayatının sonuna kadar Paris’teki atölyesini hiç kapamamış ve biyografisine “Paris’ten ayrılmadı” notu düşmüştü.
BÜYÜK KÜSKÜNLÜĞÜN NEDENİ NEYDİ?
Tiraje Dikmen, mirasını vârislerine bırakmamak için henüz 40 yaşında kendi vasiyetini hazırlamıştı. Oysa ablası Şükriye Dikmen hayattaydı. İki kız kardeşin hayatlarının sonuna kadar küs kalmalarının nedeni bir-iki rivayet dışında bilinmiyor. En büyük olasılık, abla-kardeş ikisinin de aynı adama, Leopold Levy’e âşık olmaları.
Türkiye’ye 1937’de çağrılan ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde göreve başlayan Fransız sanatçı Leopold Levy, resim bölümü başkanlığı görevini üstlendi. Üç yıllık anlaşması on üç yıl sürdü. Yetiştirdiği öğrenciler arasında Nuri İyem, Avni Arbaş, Selim Turan, Tiraje Dikmen ve Nejad Devrim gibi isimler bulunuyordu. Tiraje hem İstanbul’da hem de Paris’te Levy ile çalışmıştı. Hatta Leopold Levy 1966’da Fransa’da öldüğünde bütün mirasını Tiraje Dikmen’e bırakmıştı.
Paylaş