Paylaş
Haluk Oral’ın ‘Şiir Hikayeleri’ (Everest Yayınları) kitabında destanın yazılış serüveni tüm ayrıntıları ve aşamalarıyla anlatılır.
İşte Haluk Oral’ın kitabından şiirin yazılma ve yayınlanma hikâyesi ile Nâzım Hikmet’in daktilosunda yazdığı şiirin Kocatepe bölümü ve yaptığı düzeltmeleri:
“Yıl 1937. Ankara’da Şevket Süreyya Aydemir’in evinde Nâzım Hikmet İspanya İçsavaşı’nı anlatan bir şiirini okumaktadır coşkuyla. Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer çok duygulanır ve gözleri yaşararak Nâzım Hikmet’ten bir dilekte bulunur:
Bu şiirde ne komünizm ne kapitalizm var. Bu şiirde anlatılan halkın isyanıdır. Tıpkı bizim İstiklal Savaşı’mızda olduğu gibi. Ama ne yazık ki hiçbir Türk şairi bu destanı dile getirmedi. Yazık değil mi, Nâzım? Bizim halkımızın isyanı ve savaşı yanında İspanya İç Harbi çocuk oyuncağı kalır. Anadolu destanını yazsana Nâzım sen. Anadolu destanını yaz...
Bu destan konusunda Nâzım’ı sıkıştıran bir başka kişi de Kurtuluş Savaşı’nın en önemli komutanlarından olan, dayı dediği Zekiye Teyzesi’nin oğlu Ali Fuat Cebesoy’dur. Hatta ayrıntıları bilmediğini ileri süren şaire, uzun bir yazı göndererek anlatır Milli Mücadele’yi.
Nâzım 1940’ta Çankırı Cezaevi’nde yazmaya başladığı destanı 1941’de Bursa Cezaevi’nde tamamlar. Aslında buna destanın ilk hali dememiz gerekir. Bu haline daha sonra eklemeler yapacak ve destanı parçalara ayırarak, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nın içine yerleştirecektir.
Memet Fuat’a Bursa’dan yazdığı bir mektuptan:
‘Destan’a gelince, Türk halkının milli kurtuluş savaşının destanını ayrı ve koskocaman bir destan olarak yazmak isterdim elbet. Fakat bunun için elimde imkân yok. Gayet basit, mesela İnönü Meydan Muharebesi’nin cereyan ettiği tabiat parçasını bile gidip göremedim. Manzaralar’ın içine, yazdığım destan parçasını koymak meselesine gelince, orda o parça olmasaydı Manzaralar çok şey kaybederdi, şundan dolayı ki, Manzaralar aynı zamanda memleketimin Meşrutiyet’ten bu yana kısa tarihidir de...’
Destan’ın bazı bölümleri Ali Fuat Cebesoy tarafından Ankara’ya götürülmekte, burada yöneticiler tarafından okunmakta ve beğenilmektedir. Hatta zamanın dergilerinde bazı bölümleri de basılır.”
Nâzım Hikmet 1950 yılında hapisten çıktıktan sonra İnkılap Kitabevi ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’nı ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan ayırarak basmak ister. Eseri bu şekilde basması teklifleri daha önceleri de gelmiştir kendisine. Ahmet Emin Yalman gazetesi Vatan’da tefrika etmek istemiştir örneğin. Hapishane arkadaşı Kemal Tahir de ayrı yayınlanması gerektiği fikrindedir.
Hapisten çıkınca İpek Film Stüdyosu’nda çalışmaya başlayan Nâzım Hikmet’in geçim sıkıntısı peşini bırakmaz. Münevver hamiledir ve yaşadıkları ev çocuk büyütmek için pek de uygun değildir. İstemeden de olsa daktilo ettiği ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’nı parasını peşin alarak İnkılap Kitabevi’ne teslim eder ancak bu olaydan kısa bir süre sonra yurtdışına kaçınca kitap basılamaz.
ÖLÜMÜNDEN İKİ YIL SONRA YAYIMLANDI
“Nâzım Hikmet yurtdışına gittikten sonra kitapları Türkiye’de basılmadı. Ölümünden iki yıl sonra, 1965’te Yön Yayınları Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yayınladı. De Yayınevi de 1966’da Memleketimden İnsan Manzaraları’nı bastı. Bu yayınevinin yönetmeni Memet Fuat’tı ve kitabı Nâzım Hikmet’in Piraye’ye hapishaneden gönderdiği şiirlerden yararlanarak hazırlamıştı. İki yıl sonra unutulmaya yüz tutmuş bir düzenleme devreye girdi; Nâzım Hikmet’in 1950’de hapisten çıktıktan sonra, parasızlıktan Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan ayırmaya razı olup İnkılâp Kitabevi’ne parasını peşin alarak verdiği Destan, yani Kuvâyi Milliye. Bilgi Yayınevi on yedi yıl sonra bu düzenlemeyi Cevdet Kudret aracılığıyla İnkılap Yayınevi’nden almış, 1968’de basmıştı.”
3 BİN 500 LİRA TELİF ALDI
Kitabın farklı basımlarını incelemek üzere İnkılap Kitabevi’ndeki orijinal metni incelemek isteyen Şerif Hulûsi, 1965’te Eylem dergisinde yazdığı bir makalede Yön Yayınları’nın yaptığı baskıdaki hataları anlatır. İnkılap Kitabevi’ne giderek Garbis Fikri’den orijinal nüshayı alır, inceler ve şöyle anlatır:
“Orijinal nüsha, daktilo ile saman sarısı pelur kâğıda yazılmıştır, zamanla kâğıdın rengi solmuştur. 66 sayfadır, adı da Kuvayi Milliye: Destan’dır. Destan dosyasının başında bulunan 9.8.1950 tarihli mektuptan, şairin kitabın telif hakkını 3500 lira karşılığında İnkılap kitabevi sahibi Garbis Fikri’ye sattığını, baskı sırasında ressam Abidin Dino tarafından yapılan desenlerin de verileceğini öğreniyoruz. Telif hakkının birkaç defada alındığını gösteren ve avukatı Bay İrfan Emin Kösemihal tarafından imzalanan makbuzlar da dosyanın başına konmuştur.”
Garbis Fikri’nin torunu Arman Fikri yıllar sonra bu dosyayı görmek isteyen Haluk Oral’a bir kopyasını incelemek üzere verir. Ne yazık ki şimdi elde kalan tek nüsha Oral’ın elindeki kopyadır. Çünkü yayınevindeki orijinal dosya kaybolmuştur.
KARİKATÜRÜN GÜNDEMİ
MİLAS Belediyesi tarafından bu yıl 12’ncisi düzenlenen Uluslararası Turhan Selçuk Karikatür Yarışması’nın sonuçları belli oldu. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in jüri başkanlığını yaptığı, Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, Ruhan Selçuk, Kamil Masaracı, İzel Rozental, Zeynep Gargi, Zehra Ömeroğlu, Sevda Deniz Anıl, Yoshiaki Yokota, Hayati Boyacıoğlu ve Mehmet Nergiz’den oluşan seçici kurul bu yıl 59 farklı ülkeden 504 karikatüristin, 2 bin 159 karikatürünü inceledi. Yarışmada birincilik ödülünü İran’dan Esmaeil Babaei, ikincilik ödülünü Hırvatistan’dan Dragutin Kovacevic ve üçüncülük ödülünü de İran’dan Ali Ghanaat kazandı.
İlk üç ödüllerinin dışında Jüri Özel Ödülü’nü Belçika’dan Stefaan Provijn, Cumhuriyet Gazetesi Özel Ödülü’nü İran’dan Mohamad Ali Khoshkam, TEMA Vakfı Özel Ödülü’nü Türkiye’den Murat Şeker, Schneidertempel Sanat Merkezi Özel Ödülü’nü İran’dan Firoozeh Mozaffari, Labranda Su Özel Ödülü’nü Belçika’dan Norbert Van Yperzeele ve Eskişehir Özel Ödülü’nü Türkiye’den Eda Uzunoğlu kazandı.
Ödül kazanan karikatürler gösteriyor ki dünya gündeminin ilk sıralarını geçim sıkıntısı, zorunlu göçler ve kötü yaşam koşulları oluşturuyor.
Paylaş