Paylaş
Cumhuriyet’in kurulmasından sonra hız kazanan modernleşme ve Batılılaşma çabalarında eğitimden bilime, sanattan edebiyata, siyasete kadar pek çok alanda verdikleri desteklerle hem Amerika’nın Türkiye’deki siyasi ve kültürel nüfuzunu arttırmışlar, hem de ülkede dönüştürücü bir yönetici kitlenin oluşmasına ön ayak olmuşlardı. Özellikle Rockefeller Vakfı’nın Beşeri Bilimler Bölümü’nün müdür yardımcısı John Marshall’ın 1948 yılındaki ilk Türkiye ziyaretinden itibaren bilim ve sanat alanının önde gelen isimleriyle birebir kurduğu ilişkiler döneme damgasını vurmuştu. Rockefeller bursları için ümit vaat eden akademisyenleri ve sanatçıları belirlemek onun işiydi. Osmanlı-İslam tarihiyle ilgili araştırmaları, edebiyat çevirilerini, tiyatro ve konservatuvarların yenilenmesini finanse etmişti.
Tarihçi Ali Erken’in kaleme aldığı ve Vakıfbank Yayınları arasında çıkan ‘Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu’ kitabında yer verdiği bilgiler oldukça çarpıcı. İşte Türk sanat ve edebiyat dünyasında o dönem Rockefeller bursundan yararlananlardan bazıları:
ARŞİV ZİYARETİ
- 1954 ile 1965 arasında önemli sayıda Türk tarihçi, edebiyatçı ve filozof Rockefeller burslarından yararlandı. O tarihte Ankara Üniversitesi’nde önde gelen bir tarih profesörü olan Halil İnalcık’a bir araştırma bursu verilmişti. İnalcık bir Osmanlı tarihçisiydi ama Amerikan tarihi araştırmalarına ilgisi artıyor, bu alandaki çalışmalar hakkında bilgi sahibi olmak için ABD’yi, özellikle de Harvard Üniversitesi’ni ziyaret etmek istiyordu. 1956 yılında ABD’ye gitti, arşivleri ziyaret etti ve Amerikan tarihiyle ilgili dersler aldı.
GELENEKSEL HİSSİ HAYATA GEÇİRDİ
- Vakıf geleneksel sanatlar alanında da iki araştırma bursu vermişti. Türkiye’nin önde gelen seramik sanatçılarından Füreya Koral’a 1957’de ABD’yi ziyaret etmesi için burs verildi. Koral burs belgelerinde bu alanda ‘geleneksel hissi hayata geçirmiş bir sanatçı’ olarak tanımlanıyordu.
FUZÛLÎ ARAŞTIRMALARINA BURS
- 1952 ile 1965 yılları arasında edebiyat alanında daha geniş çapta destekler verildi. Rockefeller Vakfı, İstanbul Üniversitesi’nde klasik Türkçe profesörü olan Fahir İz’e Fuzûlî’nin ölümünün 400’üncü yılı vesilesiyle onun hakkında bir araştırma yapması için burs sağladı. Fahir İz, Fuzûlî’nin meşhur ‘Leyla ile Mecnun’unun yeni bir basımının hazırlıklarını tamamlamaya, bazı eserlerini Avrupa dillerine çevirmeye çalışıyordu.
19. YÜZYIL EDEBİYAT TARİHİNİ TAMAMLADI
- İstanbul Üniversitesi’nde dersler veren Ahmet Hamdi Tanpınar da 19’uncu yüzyıl Türk edebiyatı çalışmak üzere bir Rockefeller bursu aldı. Tanpınar, Türk edebiyatı tarihi üstüne çalışıyordu ve eserinin birinci cildini yayımlamıştı. İkinci ciltte 19’uncu yüzyıl sonunda, 20’nci yüzyıl başında Batı Avrupa’da yaşayan Türk entelektüellerinin faaliyetlerini konu edinmekteydi.
YARATICILIĞINI GELİŞTİRMESİ İÇİN
- John Marshall edebiyat çevrelerine rahatça girebiliyordu ve edebiyatçılar arasında birçok dostu vardı. TRT ve İngiliz büyükelçiliği için çalışan Bilge Karasu’yla tanışmıştı. Onun yazma becerisini hakkında çok olumlu görüşlere sahipti. Vakıftan alacağı bir burs Avrupa ülkelerini gezip yaratıcı yazım becerilerini geliştirmesi için Karasu’ya serbest zaman kazandıracaktı.
GÜNYOL’A ÇEVİRİ YARDIMI
- Edebiyat alanında burs almış dikkat çeken bir diğer isim; Batı klasiklerini çeviren, o yılların etkili sanat ve edebiyat dergisi Yeni Ufuklar’ı çıkarmış olan Vedat Günyol’du. Günyol başvuru dosyasında Türkiye’nin bir ‘ortaçağ’ ülkesi olmaktan ‘modern’ bir ülke olmaya doğru bir geçiş döneminde bulunduğunu ama pek az kişinin aslında ‘sanat, bilim ve teknolojide modernin ne anlama geldiğini ve Batı zihniyetini bildiğini’ savunuyordu.
BEDRİ RAHMİ’YE 10 BİN DOLAR
- Dönemin önde gelen ressamları arasında yer alan, İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde dersler veren Bedri Rahmi Eyüboğlu’na da Avrupa ülkeleri, ABD ve Meksika’yı ziyaret edip Batı’daki son tekniklerle ilgili gözlemlerde bulunması için 10 bin dolarlık bir burs verildi.
ŞİİR VAR KOPYALARSAN
SOSYAL medyada şiir, güzel söz paylaşma sevdasının son kurbanı halk ozanımız Âşık Veysel olmuş. Anadolu Ajansı’na konuşan torunu Gündüz Şatıroğlu, dedesi Âşık Veysel’in ölüm yıldönümünün yaklaşması vesilesiyle onun imzasıyla sosyal medyada yapılan paylaşımların yeniden hareketlenmeye başladığını söyleyerek “Özellikle sosyal medyada sıkça paylaşılan ‘Benim sana verebileceğim çok şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen’ dizeleri, yayımlanmış 157, yayımlanmamış 6 eserde yer almamaktadır” demiş.
Torunu olarak bu dizelerin Âşık Veysel’e ait olmadığı açıklamasını, tarihe doğru geçmesini sağlamak adına sorumluluk duyduğu için yapmak zorunda kaldığını söylemiş.
Gündüz Şatıroğlu bir torun olarak görevini yapmış ama bunun önünü alabileceğini sanmıyorum. Şair Ataol Behramoğlu, altına adının yazıldığı bir dize için “Benim böyle bir sözüm yok” diye açıklama yapınca “Emin misin, dikkatli bak” gibisinden bir ‘uyarı’ almıştı hatırlarsanız.
Sosyal medyanın kopyala-yapıştır şairaneliği korkarım daha çok şairi, yazarı yazmadıklarıyla tarihe geçirecek.
PETERSBURGLU KOVBOY
SON dönemde rastladığım en absürd kitap kapaklarından biri. Dostoyevski’nin ölümsüz eseri ‘Suç ve Ceza’yı basmış Oscar Yayınları. ‘Dünya Klasikleri’ dizi başlığını kullanmışlar.
Gel gör ki kitabın kapağında John Wayne’in efsane pozlarından birine benzeyen bir kovboy çizimi var. Ayağında kovboy botları, elinde yeni ateşlediği ve düşmanını yere serdiği dumanı tüten tabancasıyla bir duvara yaslanmış poz veriyor. Raskolnikov Petersburg’da kovboyluğa başladı da haberimiz mi olmadı acaba. Hiç olmazsa Zagor’u koysaydınız kapağa, en azından elinde balta vardı.
Paylaş