Paylaş
Terör koridoru da devlet hayali de bitti.
Türkiye’nin sürecin ta en başında ortaya koyduğu “güvenli bölge” önerisi hayata geçiyor.
ABD kendi tercihi ile geri plana geçerken, ön plana Rusya ve Türkiye yerleşti.
SONRASI... TÜRKİYE-ABD AÇISINDAN
ABD ile 120 kilometrelik hat ile ilgili anlaşma şu ana kadar sorunsuz uygulandı. Saha temizliği, alan hâkimiyeti, yeniden inşa gibi konularda süreç devam edecek. ABD-Türkiye ilişkileri açısından bakacak olursak:
Türkiye-ABD ilişkileri tarihinin en ciddi kırılmalarından birini yaşadı. Sorun şimdilik uzlaşma ile çözülmüş de olsa ABD, yıllar boyunca “müttefikim, stratejik ortağım” dediği Türkiye’ye karşı sahada terör örgütünü eğitti, donattı, kullandı. Türkiye-ABD ilişkileri ciddi yara almıştır. “Yeni bir olumsuz” gelişme yaşanmasa da tamiri zaman alacaktır. Yeniden gerçek anlamda “stratejik ortaklık” ise şu an için zor görünüyor. Yine de iki ülkenin ilişkilerinde “olumlu” adımlar atılması için gözler 13 Kasım’da yapılması öngörülen Trump-Erdoğan görüşmesinde olacak. Karşılıklı ekonomi ve ticari çıkarların ön plana çıkarılması hedefleniyor.
Süreç hem ABD Başkanı’nın “azil tartışmaları” hem de seçim dönemi gibi iç tartışmalar nedeniyle Türkiye-ABD ilişkilerini olumsuz etkileme riskini taşıyor. Trump’ın “şahinler ve Türkiye karşıtları” karşısında iyice güçsüzleşmesi durumunda farklı gelişmeler ortaya çıkarabilir. Diğer yandan, Amerikalıların terör örgütü ile angajmanının son bulmadığı da bir gerçek. Bunu hem müzakere akşamı basın toplantısı düzenleyen Başkan Yardımcısı Pence söyledi, hem de Amerikan yönetimi sahada politikaları, SDG ile yakın temasları ve açıklamaları ile net bir biçimde ortaya koyuyor. Ayrıca Trump yönetiminin Deyr el Zor ve Haseke’deki petrolün SDG ile ortak işletilmesi önerisini de Türkiye’nin Rusya ile doğrudan, Şam rejimi ile diplomatik olarak dolaylı, istihbari ve askeri açıdan sahada dolaysız değerlendirmeye almasını da unutmamak gerek.
TÜRKİYE-RUSYA AÇISINDAN
Türkiye’nin Rusya ile doğrudan, Şam rejimi ile diplomatik olarak dolaylı, istihbari ve askeri açıdan sahada dolaysız ilişkileri açısından da tabloyu değerlendirmek gerekiyor:
Putin ve Erdoğan’ın masadan uzlaşma olmadan kalkmayacaklarını yazmıştık. Tam da öyle oldu. İki ülke 10 maddelik mutabakat muhtırasıyla anlaştı. Buna göre YPG ağır silahlarıyla Türkiye sınırlarından 30 kilometre aşağıya çekilecek. Tel Abyad ve Resulayn dışındaki sınırlara Suriye ordusu yerleşecek. Barış Pınarı harekâtı ile tutulan alanın Kamışlı hariç batısında ve doğusunda 10 kilometre derinlikte Türk-Rus ortak devriyesi başlayacak.
Rusya’dan mutabakat sonrasında gelen açıklamalarda, “Türkiye’nin tezlerine önem verildiği” ve “bu tezler konusunda Rusya’nın tereddütsüz olduğu” görüldü. Terör örgütünün 30 kilometrenin altına çekilmesi konusunda Rusya’nın taviz vermeyeceği anlaşılıyor. Bu konuda dikkat çeken açıklama ise Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov’dan geldi, “YPG çekilmezse Türk ordusunun silindirinin altına girer” dedi.
Rusya’nın hem çekilme konusunda, hem de “üniforma değiştirme” olasılığı konusundaki tavizsiz tutumu, şimdilik federasyon ve özerklik gibi modellerin de önünü kapatmış görünüyor. Ancak haklarının tanınması, “beşinci kol” ismiyle Suriye ordusuna katılmaları, hatta yerel polis gücüne çevrilmeleri gibi ihtimallerin konuşuluyor olduğunu görüyoruz. Rusya sürecin bir anlamda masanın başında kendinin oturması karşılığında, Esad rejimi ile terör örgütü arasında diyalog ile çözülmesinden yana. Burada gücün, yani Rusya’nın ağırlığını Esad rejiminden yana koyduğunu da unutmamak gerek.
Bu süreç başından beri Rusya’nın telkini ve isteği olan Şam-Ankara diyaloğunu da zorunlu kılıyor. Diplomatik anlamda doğrudan bir temas olmasa da hem dolaylı hem de sahada askeri ve istihbari temasın sürdüğünü biliyoruz. Ancak Adana Mutabakatı’nın Şam’ın topraklarına tam hâkim olması durumunda uygulanabilmesi için temasın seviyesinin ve içeriğinin farklılaşması bekleniyor. Burada uygulama için bir mekanizma kurulması da gündeme gelebilir.
Rusya bazı AB üyeleri tarafından gündeme getirilen uluslararası güvenli bölge önerisini reddetti. Suriye’de oyun dışı kalan AB’nin, Türkiye ile zirve yapması ve mülteciler konusunda elini taşın altına koyması gerekiyor.
Paylaş