Paylaş
“İçini kanatan acını resme dökebilir misin?
İçinde yarım kalmış sevgilerin resmi kaç gecede biter?
İnsan acılarıyla nasıl barışır?
Kaç kere düşer, kaç kere kalkar, aynı döngüyü kaç kere yaşar?
Yüzünü tam güneşe çevirecek iken, ölüm döngüsü yüzünü kaç kere yere düşürür?
Sırlar; ayrı ayrı acıların yaşandığı, karanlık gözyaşı kuyularında boğulan sırlar, güçlü omuza konulan o küçük baştaki saçları okşayan büyük ellerin kokusunda köklere duyulan özlemde gizli kalan sırlar.
Bir babanın elleri, bir çınarın kökleridir.
Baba, dallarında kuşlar saklayan kocaman bir çınardır.
Başı okşanan küçük kız, hani o ilk büyük acıyla bir anda büyümek zorunda kalan, yüzü güneşe dönük görünse de aslında gözü hep topraktadır. Hani bir gün mutlaka her insanın gideceği kahverengi, serin toprak...
Saçları o hatırlanmayan gecede okşanan küçük kız, çınarını kaybedince aslında yapayalnız kalır. Kalabalıklarda kendi gölgesine sarılan, yalnız kalan kız, sonra da yalnız kadındır.
Acılara nasıl alışır insan?
Acıları akıtıp, yedi zorlu vadiyi geçtikten sonra da yüzünü yeniden güneşe çevirir. Çınar ağacının yaprağı olan kız çocuk artık tek başına kocaman kökleriyle çınar olmuştur.
Tam oldum derken, olmadığını öğrenir bir kere daha. Aynı acıyı, aynı döngüyü kendi kızıyla yaşayarak. Üç kuşağın üç aynı acı hikâyesidir bu. İşte o gün, Çınar Kadın, bir kere daha kendi içine döner ve o kadim sözü hatırlar;
“Şu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen hiç ol!”
Adı : BABA -1
DEVRİAMBER’İN HİKÂYESİ
Hayatta ördüğümüz duvarların ardından dışarıdan görülen yüzlerimiz, işlerimiz, unvanlarımız, koşturmalarımız var. Bir de içimizdeki acılarımız, hayallerimiz, kırıklıklarımız, içten atılan kahkahalarımız, korkularımız, gözyaşlarımızın olduğu gerçek benler var. Devriamber gerçekte bir gazetecinin içini dağlayan hikâyesinin sergisi.
Bakmayın bizim ‘çok bilmiş yorumlarımıza, makyajlı ve havalı görüntülerimize, ekrandaki havalarımıza’... Bu işe muhabirlikten başlayanlar hep başkalarının hayatlarını yaşayanlardır; kendi hayatını unutanlar, çocuğu ateşlendiğinde yanında olamayanlar, annesi çağırınca gidemeyenler, babasının sözlerinden çok siyasetçilerin sözlerini hatırlayanlar. Fedakârlık isteyen bu meslek çok da nankördür; herkesin yeri bir dakikada doldurulur, bugün sevilir, yarın dövülürsünüz... Kısacası ruhunuzu öyle ya da böyle hasta eder, ama bunu da bir türlü bırakamazsınız.
Başta rahmetli babam olmak üzere şair, sanatçı ile dolu bir aileden geliyorum. Hep “Şu içimizi nasıl akıtacağız?” derdinde bir aile...
İçimi en çok “gazetecilik” ve bu meslekte gördüklerim doldurdu, doldururken yordu da yordu. Ama içim zaten acılıydı. Sonra bir baktım ki, o eski acı döngü olmuş bizim ailenin kadınlarında. Annem, ben, kızım babalarımızı 18 yaşın altında kaybettik. Tam da dayanacak çınara ihtiyacımız olduğu zamanlarda... Çınarı kaybeden çınara dönüyor, biz de çınar kadınlar olduk. Annem kendinde yaşadı, sonra bende yaşadı, sonra torununda. Benim için ise tam bir ‘kopuş’ oldu... Vazgeçtim, dünyadaki zorunlu rollerimi oynarken kendi içimde ‘hiç’ oldum. İşte bu kopuş oldu, yani derler ya “Yorgun geldim, yorgun gidiyorum...” O yüzden döngüye döndü içim. Şimdi kırılma zamanı!
Bu döngü “Devriamber” ile kırılacak.
Tüm bu yaşanmışlıklar ise beni 12 yıldır resim ile ayakta tutuyor. İlk hocam Müjgan Aslanpay, ikinci hocam Mahmure Tunal ve yıllardır çalıştığım yol arkadaşım, hocam, sanatçı Hüseyin Arıcı’ya sonsuz teşekkürler ediyorum. Resimler, heykeller, video art, dijital art, mapping için benimle çalışan tüm ekibe, katkı sunan tüm firmalara da şükranlarımı sunuyorum. Canım annem ve canım kızım, bu sergi bizim sergimiz...
BABAM
SANATA SIĞINMAK
Kültür Bakanlığı adına “Sığınak” dedi. Zaten mekânın kendisi sığınak. Ulus’ta, Atatürk’ün de kürsüsüne çıktığı, 1924 ile 1962 yılları arasında İkinci Meclis’te, Cumhuriyet Müzesi yerleşkesinde yer alıyor. Sığınak olarak hiç kullanılmamış ama şimdi sanata sığınmak için kullanılıyor. Başta Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı ve tüm ekibini tebrik ederim.
Sergi 25 Mayıs’a kadar açık sevgili okurlarım. Sizi sadece Hande olarak davet ediyorum. Acılarını yaşayıp yeniden doğan, doğmak zorunda olan başta kadınlar olmak üzere herkese selam olsun...
Üç neslin hikâyesi
Paylaş