Paylaş
Türkiye’nin hak ve menfaatleri ile ilgili olarak, haklı politikalarına karşı zaman zaman uygulanan yöntemler olarak adlandırılıyor. Unutulmaması gereken, söz konusu yöntemler sadece Türkiye’ye yönelik olarak gündeme gelmiyor. Aktörler, hedefler değişse de ne yazık ki dünyada oyunun kuralı bu. Yine de bir yanda bu mücadele sürdürülürken diğer yanda devletlerin hedefi demokrasi, ekonomi, insan hakları gibi başlıca konularda ülkelerinin ilerlemesi, zaten ilerideyse bulunduğu noktayı kaybetmemesidir. Öyle ya da böyle Türkiye, Avrupa Birliği yoluna çıktığında; Türkiye birliği, birlik de Türkiye’yi tanıyordu. Yine de Türkiye ekonomik ve siyasi kriterleri yerine getirerek, AB Türkiye’yi tam üye yapmasa bile vatandaşlarını bir üst lige taşımayı hedefliyordu. Süreçte olumlu, olumsuz, hayal kırıklığına neden olacak çok şey yaşandı. 2005 yılında çıkılan katılım müzakereleri yolu Türkiye açısından zorlu, bitmeyen bir yol. Bunda, Avrupa Birliği’nin isteksizliğinin, hatalarının, terör gibi hayati konularda ikiyüzlülüğünün payı büyük. Ancak özeleştiri yapmak gerekirse Türkiye’nin de o nedenle ya da bu nedenle, eksiği, yanlışı var.
O RAPOR...
Türkiye bu yılın başından itibaren ilişkileri yeniden rayına oturtmaya hazır olduğunu söyledi. Temaslar başladı. Amaç Türkiye ile AB arasındaki makas ayrılırken, ilişkilerin yeniden canlandırılması ve makasın kapatılmasıydı. Tam da yeniden reform heyecanı yaşanır mı diye beklerken, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkındaki son yılların en sert raporu tepki çekti. Raporda Avrupa Birliği’nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alması çağrısı ve rapor oylamasından 480 “evet”, 64 “hayır”, 150 “çekimser” oy çıktı. Karar bağlayıcı değil. Konu Avrupa Birliği Konseyi’ne gelse bile müzakerelerin tamamen durdurulması gibi bir kararın çıkması mümkün görünmüyor. Çoğu AB ülkesi çeşitli gerekçelerle ve kendi çıkarları için buna karşı. Konunun bu boyutunda sorun bulunmadığından hareketle, raporu soğukkanlı bir biçimde değerlendirmek gerekiyor... Ana hatları ile raporda:
Türkiye, AB değerleri ve standartlarıyla arasına mesafe koydu.
Türkiye, reform konusunda isteksiz.
Hukukun üstünlüğü, temel haklar, reformlarda gerileme var.
İfade, medya ve bilgiye erişim özgürlükleri alanında orantısız ve keyfi engellemeler endişeye neden oluyor.
Alt mahkemeler Anayasa Mahkemesi’ne riayet etmiyor.
Bu maddelerin yanı sıra muhalefet partilerine yönelik politikalar, kayyum atamaları, tutukluluk konuları, dış politika ile ilgili değerlendirmeler de yer alıyor.
BUNDAN SONRASI...
Kimi değerlendirme ve eleştiriler haksız, hukuksuz, insafsız bulunabilir. Ancak, Türkiye’nin bilerek ve isteyerek girmek istediği bu nedenle de müzakere yoluna çıktığı Avrupa Birliği; aynı zamanda bir değerler bütünüdür. Müzakere edilen ülkeden de evrensel değerlerin belirli bir seviyeye yükseltilmesi istenir. Avrupa Birliği’nin olumsuz yönlerini, kimi zaman ikiyüzlülüğünü bir kenara bırakarak şunu da kabul etmeliyiz... Söz konusu başlıklardaki eksikliklerimizi Türkiye olarak biz de biliyoruz. Siyasi iktidar bunları gidermek için insan hakları eylem planları, reform paketleri hazırlıyor. Bence bugün yapılması gereken; üyeliği, birliğin ikiyüzlülüğünü bir kenara bırakarak; temel haklar, hukukun üstünlüğü, demokrasi başlıklarında reformlara dört elle sarılmaktır. Çocuklarımızın hayalleri, kim olmak istedikleri, nerede yaşamak istedikleri ve isteyecekleri, teknoloji nedeniyle küçücük olmuş bu dünyada evrensel değerlerin güçlülüğüne de bağlıdır. Evrensel değerlerin güçlülüğüne ise bugün dünden daha çok ihtiyacımız var.
Paylaş