Ah bu Covid'li sonbahar

Geçmiş olsun ve hoş geldiniz

Haberin Devamı

Bana göre en güzel mevsimdir sonbahar... Hele de eylül ayı. Tabii dünyanın başına bela olan virüs olmasaydı bambaşka bir tadı olacaktı... Yine de eylül ayının ilk günlerinde biz gazetecileri mutlu eden bir haber geldi. Hep söylerim, gazeteci olmak demek suç işleme özgürlüğünüz olduğu anlamına gelmez. Ancak mesleğin doğası gereği ifade özgürlüğünün en geniş şekilde kullanıldığı alandır gazetecilik. Bu nedenle gazeteciler Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’e “Geçmiş olsun ve hoş geldiniz” diyorum. Uzun yıllardır tanıdığım Müyesser Yıldız başta olmak üzere gazetecilerin bu sonbaharda en kısa sürede özgürlüklerine kavuşmalarını dileyerek başlıyorum yazıma...

DOĞRUSU NE İSA’YA NE MUSA’YA

Tuhaf bir durum var bizim ülkemizde. Herkes kendi gazetecisini istiyor. Hangi taraf, hangi görüş, hangi parti olursa olsun “Gazeteci beni sevsin, beni övsün, karşı tarafı sürekli eleştirsin, mümkünse bağırsın, kavga etsin” istiyor. Bu son yıllarda izleyici ve okuyucuya da sirayet etti. Takım tutar gibi parti tutanlar, sosyal medyada trollük yapanlar, gazetecilerin kendi sesleri olmasında ısrar ediyor, karşı taraftakini ise linç ediyorlar. Diğer yandan daha evvel de dikkat çekmiştim, vekâlet yayınları ile bu iş daha da körükleniyor. Siyasilerin yerine siyasi parti görüşlerini ne yazık ki gazeteciler savunuyor. Peki bu işin doğrusu ne olmalı? Siyasi parti temsilcileri “Ben onunla çıkmam, tek çıkarım, bununla çıkmam” kaprislerini bırakıp, medeni tartışma programlarına katılmalılar. Gazeteciler haberleriyle, görüşleriyle, analizleriyle öne çıkmalı. Diğer yandan “Siyaset doğası gereği gazeteciyi sevmez, sevmemeli”. Üstelik doğası gereği gazeteci de “Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranır”... Yaranmak gibi de bir derdi olmaz, olmamalı. İyiye iyi, kötüye kötü der. Umarım tüm bunları hep beraber yeniden hayata geçiririz.

Haberin Devamı

SALGIN İÇİN YENİ BİR PLAN GEREKMİYOR MU?

EKONOMİK çarkların dönmesi şart. Devletler muhtemelen ekonomik çarkların durması ya da bu kış da yavaşlaması durumunda salgından çok daha vahim sonuçlara neden olabileceğini hesap etmişlerdir. Ancak bir yandan da yeni vaka sayılarındaki artış da ölümlerdeki artış da sürüyor. Bazı tedbirler alındı. Toplu taşıma ve düğünler konusunda sınırlamalar geldi. Tüm çarklar dönerken, toplu taşıma araçlarının sayıları belli iken, tedbir özellikle büyük ve kalabalık şehirlerde nasıl hayata geçirilecek sorusunun yanıtı yok. Diğer yandan yaklaşmakta olan grip mevsimini de hesaba katarsak, acaba düğünler, kalabalık toplantılar, ödül törenleri için daha radikal tedbirler gerekmiyor mu? Ben bir uzman değilim ancak sanki 2020 salgınla mücadele planını duymaya ihtiyaç var. Bu rakamlar sadece sürekli “maske-hijyen-sosyal mesafe” uyarısı ile düşmeyecek gibi görünüyor. Kısacası çember daralıyor.

Haberin Devamı

15 TEMMUZ’U UNUTMAMAK GEREK!

İLKKOKULDAN itibaren din derslerinde öğretilen bir cümle hep aklıma kazınmıştır: “Bizim dinimizin en güzel yanı Allah’a ulaşmak için bir aracının olmamasıdır”. Hepiniz bu cümle ile büyümediniz mi? Üstelik dinimizin en önemli ve güzel özelliklerinden biri değil midir? Peki sakalı ne kadar uzun olursa o kadar popüler olan, “akıl veren ama kendi her türlü ahlaksızlığı yapan”, iddiaya göre bir akımı silahlandıran, bazıları devlette örgütlenmeye çalışan, “manevilik diye ahkâm keserken tek dertleri para kazanmak olan”, ünlü Türk düşünürleri olarak görüşlerine başvurulan bu adamlar kim? Kimse kızmasın, darılmasın, gücenmesin. Bu ülkenin başına “maneviyat, kardeşlik, din-kitap” gibi kutsal kavramların arkasına saklanan kişi en büyük belayı açtı. Hâlâ o yıllarca “cemaat lideri” olarak adlandırılan terör örgütü liderinin devletteki örgütlenmesini temizlemekle uğraşılıyor. O yüzden 15 Temmuz’u devlet de millet de unutmasın!

 

Yazarın Tüm Yazıları