Paylaş
Fast fashion yani hızlı moda dünyasının öncü isimlerinden olan H&M, markanın çevreye duyarlı olabileceğini her geçen gün farklı projeler eşliğinde kanıtlıyor.
Hayvan hakları kuruluşu PETA tarafından onaylanan Co-Exist Story koleksiyonu ile hayvan dostu modanın var olabileceğini hep birlikte görmüş olduk.
Koleksiyonun önemli özelliği son teknoloji içermesi yani koleksiyondaki tasarımların tamamı yenilikçi ve sürdürülebilir kaynaklardan elden edilen, hayvansal materyallere alternatif olarak tasarlanan malzemelerle hayata geçirilmiş olması.
Mesela dış giyim ürünlerinin tümü kaz tüyüne alternatif olarak, yerel çayırlarda yetiştirilen ve elle toplanan kır çiçeklerinden yapılmış, böcek ilacı ve yapay sulama içermeyen FLWRDWN teknolojisi ile üretilmiş.
Benim en çok dikkatimi çeken ise deriye alternatif olarak çıkartıkları, şarap yapımı sırasında atılan üzüm kabukları, sapları ve tohumlarından elde edilen vegan malzeme olan VEGEA...
Bu teknolojinin tüm markalara yayıldığını düşünsenize... Sektörün kanayan yarası olan hayvan kaynaklı malzemelerin kullanımına son verilmesi demek olabilir.
Koleksiyonda balık ağları, kumaş artıkları veya yüne alternatif olarak yeniden canlandırılmış, herhangi bir fosil kaynak barındırmayan ECONYL adını verdikleri endüstriyel kumaşlar da mevcut.
Bildiğiniz üzere neoprene çevre kirliliğinin en büyük sebeplerinden birisi. Co-Exist Story koleksiyonunda buna alternatif olarak; yenilenebilir bir kaynak olan doğal kauçuktan elde ettikleri YULEX adını verdikleri teknoloji ile aksesuvarlar ve botlar tasarlamışlar.
Yani sadece hayvanlar için değil doğaya karşı da sorumluluk almış durumdalar.
Bir güzel haber de SpinDye adını verdikleri teknolojiyle yüzde 75 daha az su, yüzde 90 daha az kimyasal ve yüzde 30 karbondioksit azaltımıyla, geri dönüştürülmüş polyesteri boyamanın bir yolunu bulmuş olmaları.
Moda sektörünün ve özellikle hızlı modanın iklim krizin ortaya çıkmasında ciddi oranda parmağı var. H&M gibi bir markanın bunu değiştirmek için attığı adımlar, birçok markaya öncülük edecek nitelikte.
Pastadaki paya baktığımızda bu atılan adımlar küçük bir oran gibi gelebilir ama bir yerden başlanmış olması sevindirici.
Tek isteğim, bu koleksiyonların limitli adetlerle sınırlı kalması değil, markanın yüzde 100’üne yayılması.
Birçok dünya devinin 2030 hedeflerinde üretim açısından oldukça radikal değişiklikleri olacak. Bu değişikliğe ayak uyduramayanlar ise ayakta kalamayacak.
Bunun gerçekleşmesini heyecanla bekliyorum. Şunun şurasında 2030’a ne kaldı?
Paylaş