Paylaş
ULUSAL Program konusunda Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz uzun süreden beri doğruları söylüyor. Türkiye ‘‘Ulusal Program’’la yüklendiği taahhütlerde daha cesur davranmalıydı.
Çünkü Türkiye, Avrupa'nın çizgisine yükselebilmek ve dünya değerleri açısından birinci sınıf ülke olabilmek için Kopenhag kriterlerini hiç zorlanmadan yerine getirmek zorundadır.
Onun için Yılmaz'ın Ulusal Program'la ilgili şu sözlerine, demokrasiyi özümseyen herkes imzasını atar:
‘‘Bence Türkiye, bu kadar büyük bir toplumsal dönüşüm için daha fazla risk alabilecek bir ülkedir.’’
Yılmaz'ın kastettiği riskler, ‘‘Siyasi Kriterler’’ bölümündeki ürkek ifadelerle geçiştirilmeye çalışılan konulardır.
Örneğin, ‘‘Türkiye en kısa zamanda idam cezasını kaldıracaktır’’ denileceği yerde, (Çünkü Avrupa'da idam cezası olan tek ülke Türkiye'dir ve idam cezasını kaldırmayan ülke AB'ye giremez) ‘‘İdam cezasının uygulanmaması sürdürülecek, ama kaldırılması işi orta vadede gerçekleştirilecek’’ deniliyor.
Bu ‘‘orta vade ne zamandır?’’
Bu soruyu şu anda Türkiye'de kimse yanıtlayamaz.
Programda Kürtçe TV yayını ile eğitimi konusu atlanıyor, ‘‘Günlük yaşamda farklı dil, lehçe ve ağızlar serbest kullanılabilir’’ deniliyor.
Türkiye'de zaten böyle bir yasak yok ki. Vatandaş istediği yerde istediği dili konuşabiliyor.
Oysa bu konuda Batı'daki uygulamaların getirileceği taahhüt edilebilirdi.
* * *
İfade ve düşünce özgürlüğü, demokratikleşme, işkence ve kötü muamele yapanlar ile hukuk devleti konularında da kesin ifadelerden kaçınıldığı gözleniyor.
Oysa bu konularda Batı uygarlığının uyguladığı öçütlere tam olarak uyulacağı belirtilmeliydi.
‘‘Türkiye'de düşünce ve ifade suç olmaktan kesinlikle çıkarılacak. İşkencenin kökü kazınacak. İşkence ve kötü muamele yapanlar cezalandırılacak, hukuk devleti ödünsüz uygulanacak’’ denilebilirdi.
Sonra...
Belki de en önemlisi ‘‘sivil demokrasi’’ye geçilmesi konusunda net bir ifade kullanılabilirdi.
Örneğin, ‘‘Askeri irade, sivil iradenin emrine girecektir. Bunun için gerekli anayasal değişiklikler yapılacak, örneğin Milli Güvenlik Kurulu kaldırılacaktır’’ cümlesi kullanılabilirdi.
Milli Güvenlik Kurulu bugünkü işleviyle Batı demokrasileri tarafından kabul edilemez, edilemiyor da zaten.
O nedenle programdaki ‘‘Orta vadede Milli Güvenlik Kurulu'nun tanımı daha net yapılacaktır’’ söylemi belirsizlik içeriyor.
* * *
Ulusal Program, Türkiye'nin Avrupa ailesine girmek için yerine getirmeyi taahhüt ettiği yükümlülükler dizisidir.
Türkiye'nin çağı yakalama savaşıdır.
En önemlisi, Türkiye'nin ‘‘uygarlık andı’’dır.
Bu taahhütler, Avrupa Birliği'ni memnun etmek, onları tam üyelik görüşmeleri için masaya oturtmak için verilen sözlerin çok ötesinde bir anlam taşımaktadır.
Türkiye bu belgeyle halkına, yıllardan beri sürüp gelen mahcubiyetinden kurtulma sözü vermektedir.
Onun için Yılmaz'ın şu sözlerine yürekten katılıyorum:
‘‘Cumhuriyetin, demokrasinin, serbest piyasa ekonomisinin, çağdaş hayat tarzının, hukukun üstünlüğünün gerçek taraftarları ile sözde savunucuları bu süreçte ortaya çıkacak. UP hayata geçirildikçe, cumhuriyetin lafzıyla ayakta tutulan nice saltanatın yerle yeksan olduğu görülücektir. Taşlar yerine oturacaktır.’’
Paylaş