Paylaş
İSTANBUL Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara sekiz yıl nasıl bu görevde kaldı hálá şaşıyorum.
Çünkü, Kara yerlerde sürünen İstanbul Opera ve Balesi'ni ayağa kaldırdı.
Sekiz yılda 20'ye yakın yeni yapıt sahneye koydu veya koydurdu.
Bu dev prodüksiyonlara Kültür Bakanlığı'nın cılız bütçesi yetmeyeceği için dışardan sponsorlar buldu.
Yurtdışından getirdiği dünyaca ünlü sanat adamlarının bu yapıtlara katkılarını sağladı.
Türk seyircisi Yekta Kara zamanında muhteşem opera ve bale yapıtlarını izleme olanağı buldu.
Yekta Kara'nın en büyük suçu ise üretken bir sanat kurumu yaratmasıydı.
Opera ve baleyi halka sevdirmesiydi.
Hepsinden önemlisi ve affedilmezi de salonları tıklım tıklım doldurmasıydı.
İşte Yekta Kara hakkında kazanlar esas bunun için kaynatılmaya başlandı.
İstanbul Ankara'yı geride bırakmış, her geçen gün de arayı açıyordu.
Bu affedilemez bir suçtu ve bu suçu işleyen mutlaka ve mutlaka cezalandırılmalıydı.
İlahlar Yekta Hanım'ın kellesini istediler. Bunun için de bir fırsat kolluyorlardı.
* * *
O fırsat çok geçmeden yakalandı.
Yekta Hanım, uluslararası etkinliklerde sergilenmesi için Türkiye'nin sanatsal yönden tanıtılmasını sağlayacak bir proje geliştirdi.
Bu ilginç proje çeşitli Türk sanat dallarının aynı sahnede yaptığı bir gösteriyi kapsıyordu.
‘‘Lirik tarih’’ adı verilen ve birçok kez sahnelenen bu gösteride klasik orkestra ve koro, bale, mehter takımı, tasavvuf müziği, Türk müziği ve oyun havaları aynı anda sahnede yer alıyordu.
Belli bir bütünlük içinde her grup çeşitli yapıtlardan örnekler veriyordu.
Bu bir sanat etkinliği değildi. Bu bir gösteriydi.
Yurtiçinde ve dışında birçok etkinlikte bu gösteri sahnelendi ve büyük ilgi gördü.
Yekta Kara'nın tamamen kişisel yaratısı olan bu projenin yapımını yine sponsor firmalar üstlenmişti. Yani projenin devletle bir ilgisi yoktu.
Gösteride yer alan bütün sanatçılara profesyonel kurallara göre ücret ödenmişti.
‘‘Lirik tarih’’ gösterisi bir gereksinimi karşıladığı ve çok beğeni topladığı için yurtiçinde ve yurt dışında sık sık sahnelenmişti.
Bill Clinton Türkiye'ye geldiği zaman bu gösteriyi izlemiş ve ayakta alkışlamıştı.
İşte Yekta Kara'yı yemek için bu ‘‘lirik tarih’’ gösterisi bulunmaz bir bahaneydi.
* * *
Yekta Kara için cadı kazanları kaynatanlar bakana akcalı konularda hakkında bazı kuşkular bulunduğunu söylediler.
Hemen İstanbul'a müfettişler gönderildi ve Yekta Kara'nın idam fermanı hazırlandı.
Bakan da bu fermanı imzalayarak bu başarılı insanı görevden aldı.
Ben bu yazıyı yazarken bile yerine bir atama yapılmamıştı.
Ne zaman yapılacağını da kimse bilmiyordu.
Bu tasarrufu yapan bakan bundan sonra İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ni Yekta Kara'nın getirdiği düzeyde tutacak birini bulmak zorunda.
Bu başarılamazsa çıkacak faturayı doğal olarak bakan öder.
Eğer Yekta Kara köşesinde otursaydı, yılda en az iki yeni yapıt üreteceğine elde olanlarla zaman öldürseydi ve Ankara'dakileri kıskandıracak sanatsal performans göstermeseydi şimdi görevinin başındaydı.
Yekta Kara bir şeyi hesap edemedi.
Türkiye'de üretenin, başaranın başına birtakım kıskanç insanlar akla hayale gelmeyecek melanet çorapları örerler.
Ve ne acıdır ki başarılı da olurlar.
Paylaş